Bir anlama özürlü arkadaş, “Tutuklu gazetecileri beslemeyelim, Kenan Evren’in yaptığı gibi asalım” diye yazdığımı öne sürmüş.
Bir sürü şey yazdım, yazıyorum...
Tutuklu gazetecilerden de söz ediyorum, tutuksuz gazetecilerden de söz ediyorum.
Kendisini “gazeteci” sananlardan da söz ediyorum; gazeteci denilmesinden hoşlanmayanlardan da söz ediyorum.
Söylemesi ayıptır, neredeyse meslekte dilime dolamadığım kimse kalmadı...
Bazen “bodoslamadan” dalıyorum, bazen mevzunun etrafından dolanıyorum...
Kızanlar oluyor...
Sitem gönderenler oluyor...
Mustafa Mutlu gibi işi terbiyesizliğe dökenler...
Değerli romancı ve saz sanatçısı Zülfü Livaneli gibi, “Ne yazacaksan yaz ama beni esprilerine alet etme” diye mesaj gönderenler...
Mehmet Yakup Yılmaz biraderim gibi soluğu mahkemede alanlar...
Emre Kongar gibi hakkında yazılanları gizlice okuyup sümen altına saklayanlar ve hiç renk vermeyenler...
Ertuğrul Özkök gibi kendisine yönelik her eleştiriyi derin bir empatiyle karşılayanlar, daha doğrusu “empatiyle karşılıyormuş gibi” yapanlar...
Her türden, her cinsten tepki...
Bir de küfürbaz taifesi var ki, anmaya bile değmezler ve hemen ırak olsunlar...
Diyorum ya, herkes hakkında “her çeşit” yazdım ama hiçbir zaman, hiçbir yazımda, “Tutuklu gazetecileri asalım” şeklinde bir ifade kullanmadım... Bilakis, “tutuklu gazetecilerin salıverilmesi gerektiğini, yargılamanın pekâla tutuksuz da devam edebileceğini” yazdım.
Hem yazdım, hem konuştum...
Kaldı ki, “asmayalım da, besleyelim mi?” göndermesinin, tutuklu gazetecilerle alakası bulunmuyor...
İsmim Mustafa Mutlu olsa, “söylenenleri hangi organınızla anlıyorsunuz?” diye sorardım.
Bir süredir, medyada (ve yargı katlarında), 28 Şubat sürecinde gazetecilerin üstlendikleri “rol” konuşuluyor ve soruşturmanın gazetecilere kadar “uzanabileceği” söyleniyor.
Ben de, 28 Şubat bir yargılamaya konu olacaksa, bunun gazetecileri kapsamaması gerektiğini, çünkü “ideolojik gerekçelerle” ya da korku belasına darbe destekçisi konumuna düşen gazetecilerin darbe suçu işlemiş sayılmayacaklarını yazdım.
Hepsi bu...
Siz, meslektaşlarınızı hedef gösteriyordunuz, andıçlarla hayatını karartıyordunuz, suç örgütlerinin önüne atıyordunuz...
Biz, cürümlerinize karşılık olarak “hukuku” bile hatırlatmıyoruz, hatırlatmaktan uzak duruyoruz... Bilakis yargılamadan muaf tutulmanız gerektiğini söylüyoruz.
Kötü mü yapıyoruz?
Ergun Babahan ikidir yazıyor: “Postmodern darbeyle hesaplaşmak isteyenler, bunu bir sürek avına dönüştüreceklerse, buna karşı çıkmamız lazım...”
Ben kendi payıma karşı çıkıyorum.
Darbecilerle “organik” ilişki içinde olanları bilmem... Varsa böyleleri ve darbenin tedvirine memur yazılmışlarsa, şiddetle cezalandırılmalıdırlar...
Sırf ideolojik gerekçelerle ya da ekmek parası uğruna darbe ikliminin oluşmasına katkıda bulunmuşlarsa, darbe suçu değil, “ahlak suçu” işlemiş sayılmalıdırlar.
Hülasa, “Sıra bize mi geliyor yoksa?” diye kıvranan meslektaşlarımızın içi rahat olsun...
Her ahlaksızı mahkeme önüne çıkaramazsınız...
Dışarıda adam kalmaz...
|