Deniz Feneri zanlıları için alışılmış sistemden “ayrı bir sorgulama yöntemi” uygulanıyormuş. Bugüne kadar zanlılar önce poliste ifade verip (polis tarafından da itile kakıla götürülüp) sonra savcılığa giderken şimdi doğrudan savcının karşısına çıkarılıyorlarmış.
Bunun nedeninin de “poliste verilen ifadelerin basına sızabileceği” olduğu söylenmiş. Çok komik bir çelişki doğrusu, birçok olayda bırakın polis ifadelerini, polise ifade verilmeden önce bile bir kısım basın “olanları ve olacakları” önceden manşetlerle ve hakaretlerle yazarken böyle bir endişe hiç duyulmadı da neden sadece Deniz Feneri’nde duyuluyor?
‘ASIL FAİLLER’
Madem ki diğerlerinin duyulmasında bir mahzur yoktu, Türkiye’yi “tarihte görülmüş en büyük bağış soygunu” tarifleriyle dünyaya rezil eden bir soygun olayında da olmamalı, değil mi? Ama işte yargı bağımsızlığı artık alt mahkeme-üst mahkeme demeden tümüyle ortadan kalkınca (neler olduğunu görmek için bakınız Demokrat Yargı eski eş başkanı Orhan Gazi Ertekin’in kitabı) bu soruları soracak kimse de kalmıyor.
Bu arada, Deniz Feneri eV’nin “belediyelere fakirlik belgesi için başvuran vatandaşların nüfus cüzdanı fotokopilerini elde ederek” onlara bağış yapılmadığı halde “nakit bağış yapılmış” gibi gösterdiği de ortaya çıkmış. Alman Mahkemesi Türkiye’deki Deniz Feneri ile diğerinin kesin bağlantısını açıkladığına ve Zahit Akman ile diğer zanlılar için “asıl failler” dediğine göre bakalım buradaki soruşturma nasıl bitecek? Diğer olaylarda “delil karartır” diye zanlıları anında tutuklarken Deniz Feneri’nde 3 yıl dokunmadılar.
Ortada karartılmamış delil kalmış mıdır dersiniz?
*****
Şafak Pavey ve Merve Kavakçı!
Akit gazetesinden arayarak önce “Meclis’te kıyafet kuralı olur mu” başlıklı yazımla ilgili sordular, arkasından da bekleneceği gibi “Bu sözleriniz Merve Kavakçı için de geçerli mi” sorusu geldi. Geçmişte benimle ilgili yanlışlar, haksızlıklar da yaptılar, yıpratmaya çalıştılar ama meslektaşımdır, aramış, sorularına cevap verdim, sonra da ‘içinden bazı cümleleri çekerek anlam değişmemesine dikkat etmelerini’ de söyledim, çünkü medyanın bir bölümünde bunun sıkça yapıldığını biliyorum. Zaten Şafak Pavey’in ‘Ben sorun yapmadım, başkaları neden yapıyor’ açıklamasından sonra hala “Ama olur mu, ilerde sorun yapacaklar çıkabilir, böyle yasak-yasa olmaz” diyenler konusunda yazacaktım, bu soruyu da cevaplayayım (Bu arkadaşlarımız başka konularda “Sana ne, ona ne, buna ne, kendisi karar verir” diyorlar ki orada haklıdırlar, öte yanda istemedikleri durumlarda “Ama sadece senin görüşün olmaz, konuş bakalım” baskısı yapıyorlar, enteresan.)
GEREKİRSE YAPILIR
Soruyu daha önce yazdıklarımla cevaplamıştım, bir “özür, rahatsızlık” nedeniyle milletvekilinin Meclis İç Tüzüğü’nde belirlenen kıyafet dışında giyinmesi gerekiyorsa hemen Tüzük’te bir değişiklik yapılabilir veya partiler karar verirse tümüyle değişebilir. Zaten “evrensel ve ülke için temel kural olanlar dışında” yasalar, kurallar da “bir gereklilik doğduğunda” yapılıyor. Örneğin cep telefonu kullanılmadan önce “sürücüler cep telefonu ile konuşmayacak” gibi bir yasak konamaz.
Şafak Pavey, daha önce de yazdığım gibi kuralı bildiği ve seçilirken peşinen kabul etmiş sayılacağı için buna uydu ve şikayet etmedi. Merve Kavakçı da biliyordu ama o kasıtlı olarak delmeye çalıştı. Oysa madem ki sorunlar Meclis’te halledilmelidir ve buna da iktidar partileri öncülük etmelidir, on yıldır iktidarda olan parti bu soruna istese çözüm arayabilirdi. Tüzük değiştirilirse, olabiliyorsa milletvekilleri o zaman istedikleri kıyafeti giyerler. Değilse, “mevcut kurallara uymakla yükümlü”dürler, görevleri “kuralları kişisel olarak delmeye çalışmaya müsait bir görev” değildir.
Tekrarlayayım; “evrensel demokrasi kuralları”ndan söz ediyorum!
*****
Yemin krizi aşılacak ama...
AKP ile CHP’nin “yemin krizi” konusunda anlaştığı ve CHP’nin bu durumda Pazartesi günü yemin edebileceği haberi son dakikada geldi.
Demek ki (aslında buna gerek kalmadan sorunlar çözülmeliydi ama) nadiren de olsa başka çözüm kalmayınca demokrasi sınırları içinde bir eylem çözüm getirebiliyormuş. Bu arada Baykal “sorunun bu kadar çabuk çözüleceğini hesaplamamış” olmalı ki onun “yemin eylemine karşı çıkması” haberi de dünkü gelişmeler arasındaydı.
Acaba “sorun üretmekten sonuna kadar hiç vazgeçmeyecek mi” diye düşünüyor insan!
*****
‘Kadın tacizi saklasın’ demek mi bu?
Geçen haftaya ait bir haberdi bu ama birkaç gün geçti diye konuyu atlamam mümkün değil...
Trabzon Valiliği Özel Kalem Müdürü hakkında “kendisini telefonla ve mektupla taciz ettiği” iddiasıyla savcılığa suç duyurusunda bulunan sekreter E.E işten çıkarılmış. Harika(!) bir haber değil mi bu da? Ancak en ilkel, insan haklarına en saygısız ülkelerde benzerine rastlanacak bir haksızlık, abukluk!
Ne anlama geliyor? Kadınlar eğer üst düzey “hasta kafalı”lar tarafından rahatsız edilirse bunu saklasınlar, katlansınlar, sakın şikayet filan etmesinler. Ama o kadınlar bu hastalıklı ve güvensiz durumun “cinayete bile vardığını sayısız haberle izliyor ve korkuyorsa” da önemli değil, kaderine razı olsun. Trabzon Valiliği böyle uygun görüyor.
Hayır efendim, öyle olmayacak, bu rezaletlere son verecek ve “mağdur kadın”ı bir kez daha mağdur etmek yerine o suçlu müdürü cezalandıracaksınız, ya da “bu rezil olayları isminizle cisminizle ilan etmeye, dünya kadın örgütlerine rapor etmeye” devam edeceğiz. Herkes Trabzon Valiliği’nin insan ve kadın haklarına, hukuka ne kadar saygısız olduğunu iyice duyacak, öğrenecek. Ta ki doğruyu yapana kadar..
Hükümet de bu skandal boyuta varan haksızlıkları önlemek, çocuk ve kadın taciz-tecavüzlerine, “aile içi çocuk tecavüzü”ne, kadın cinayetlerine en ağır cezaların verilmesini sağlamak zorundadır, bu bir türlü yapılmadığı için her gün ama her gün kadın ve çocukların hayatının “sapık kafaların eseri olarak” mahvedildiğini duyuyoruz. Ülkede dehşet verici olayların arkası kesilmez, çocuk ve kadın kıyımı sürerken hiçbir milletvekilinin veya iktidar-muhalefet partisi yöneticisinin en ufak şekilde konuya değinen bir sözünü duymamak hayret verici değilse nedir?
Bundan sonra Meclis önünde yapılacak protesto eylemini “seslerini çıkarana kadar sürdürmek” gerekecek sanırım!
|