Milletvekili adayımız Kürt analarını tembihlemiş: «Çocuklarınızı 7 yaşına kadar sakın Türkçe konuşturmayın!» diyor.
Her zaman olduğu gibi, dün burada da Kürt siyasetçilerimizden Leyla Zana’yı eleştirdim. Meselelerimizin çıngar çıkararak çözülebileceğini vehmeden siyasetçilerin topuna karşı çıkarım. Toptan itiraz etmediğim bir siyasetçinin, dediğim ilkel yönteme başvurduğunu görünce, gene var gücümle karşısına dikilmeye çalışırım.
Ben de çok konuşan biriyim, ama laf arsızı siyasetçilerin, bu türün en zararlı örnekleri olduğu ısrarından vazgeçmem.
Çıngar çıkarmayı marifet sanan, yöntem diye benimseyenler bir (ki örneklerine daha çok siyasetçiler arasında rastlanır); hizmet edip değerli bir şeyler üretmekten önce ve çok, kendi reklamını ve pazarlamasını yapmayı açıkgözlük sananlar iki (ki basın-yayın dünyamızda bu türün örnekleri çoktur); işte esas işi, kamuoyu ile alışverişe dayananlar arasında sözünü ettiğim bu iki türden hep uzak durmaya çalışırım.
Bu gözle gördüğüm ve sayıları artacak diye ürktüğüm siyasetçiler ile gazetecilerden örnekler vermemi beklemezsiniz herhalde benden. Bildiğim kadarıyla bana göre o türden olan esnaf Cihannümâ köşesi okurlarınca zaten malûmdur.
Leyla Zana o takımda yer alan yeni bir oyuncu olduğu için, bu köşede yeniden söz konusu ediliyor.
Dünkü yazımda Ahmet Altan’ın Leyla Zana’dan, çevresinde toplaştıkları müzakere masasının herhangi bir sözcüsüymüş gibi bahsetmesini yadırgadığımı yazmıştım.
Dün çok daha ileri gideni de gördüm. Milliyet’in hanım yazarlarından Aslı Aydıntaşbaş. Bismil’in Ambar Köyü’nde yerli Kürtlerin, özellikle Kürt kadınlarının Leyla Zana’yı nasıl yere göğe koyamadıklarını anlatıyordu. Belli ki bu siyasetçi hanıma kendisi de hayran. Mitingden önce köyün kadınları BDP’nin Türkçe olduğu için okuyamadıkları seçim broşürünü okumasını Aslı’dan rica etmişler. Zana’nın hayat hikâyesiymiş meğer. İlkokulu Türkçe bilmediği için tamamlayamayan küçük Leyla, 14 yaşındayken evlendirilmiş, akrabası Mehdi Zana ile. 15 yaşında anne olmuş. İlkokul, ortaokul, lise diplomalarını dışarıdan okuyarak almış. 15 yaşında hapse mahkûm edilmiş. 9 haziran 2044’te serbest bırakılmış. İlk Kürt kadın milletvekilimizmiş.
Köylü kadınlar bir masal gibi dinlemişler Leyla’nın hayat hikâyesini.
Aslı Aydıntaşbaş bizi uyarma ihtiyacı duyuyor: «Kürt seçmen açısından Leyla Zana fenomeni’ni kavramanız için, diyor; sadece Diyarbakırlılarla sohbet yetmez. Benim gibi Zana’yı cenazede, partide, mitingde, köylerde görmeniz lazım.»
Aslı, konuşmalarıyla halkı galeyana getirebilen siyaset hatiplerinden kimleri tanır acaba?
Çok partili düzene geçince siyasete atılanlardan emekli General Sadık Aldoğan’ı bilir mi dersiniz? Zannetmem. Paşayı 1965’te kaybettik, yarım yüzyıl kadar önce.
Demokrat Parti’den milletvekili seçildi. Seçim kampanyasında Cumhurbaşkanı İnönü’den, meydan kürsülerinde «Sağır!» diye söz etmesiyle sivrilmişti. Meclis’e girdi. Ne ki orada da kürsü vardı. Çok sert konuşmaları yüzünden DP’den atıldı. Millet Partisi’ne geçti, ama 1950’de seçilemedi. O parti kapanınca CMP kurucuları arasında yer aldı. 1954 seçim öncesi, meydan konuşmaları yüzünden hapse mahkûm oldu. Paşakapısı Cezaevi’nden çıkınca, gene mitinglerde boy gösterdi. Bu defa Millet Meclisi’nin manevî şahsiyetine hakaretten hüküm giydi. Yargıtay sayesinde kurtuldu. 27 Mayıs’tan sonra CKMP’den Kurucu Meclis üyesi olarak gördük onu. Sâkinleşir gibi olmuş, ama iş işten geçmişti artık.
Şunu söylemek haksızlık olmaz sanırım:
-Siyaset Aldoğan’a hiç yaramadığı gibi, onun siyasetçiliğinden, partilerinden herhangi biri ve memleket de hiçbir fayda görmedi.
Aslı kızım yaşayacak ve daha kimbilir neleri ve kimleri göreceksin. Şu meselimizin en geçerli olduğu yerlerden birinin de siyaset olduğunu görüp anladığında, umarım beni hatırlarsın.
-Keskin sirke kabına zarardır.
Gel seninle Zana’yı, Marti Ahtisaari ile kıyaslayalım
İlk Kürt hanım milletvekilimiz dünkü gazetelerden öğrendiğimize göre Kürt analara nasihatte bulunmuş. (Haber senin gazetende de var mıydı Aslı, ben Vatan’da okudum. Aynen alıyorum.)
«Zana, Kürt annelerine Türkçe öğretilemediği için siyasetin çürüdüğünü savundu. (Düşüncesine aynen katılıyorum. Habere devam edelim, Zana’nın dediklerine yani.) Her anne kendi başına bir okuldur. Siz (O Kürt annelere söylüyor) 7 yaşına kadar bırakmayın çocuklarınız Türkçe konuşsun! Bir çocuk anadili ile baskın bir dil arasında kalırsa, o çocuğun psikolojisi yani ruhuyeti [ruhsal dünyası demek istiyor herhalde] parçalanıyor. Psikolojisi bozulan bir çocuğun da ne kendine, ne ailesine, ne topluma faydası olur. Sizden rica ediyorum anneler, bu kirli siyaseti siz çürütün! (...) Bir kez daha söylüyorum. Çocukları okula gönderip göndermemek sizin elinizdedir. Hangi ülkeye giderseniz gidin, çocuklar önce kendi dilleri ile konuşur, sonra diğer dilleri öğrenir. Ana dilde eğitim istiyoruz. Şimdiye kadar da bunun mücadelesini verdik. Bundan sonra da üzerinde duracağız.»
AKP’ye ve CHP’ye oy vermeyin, diye tamamlamış sözünü Zana. (Vatan, 26 mayıs).
Önce pedagog Leyla Hanım’a bir diyeceğim var. Benim çok, ama çok yakınım olan bir ailede anne Fransızdır. Türkçeyi bir Türkle evlendikten sonra öğrendi. İki çocukları var. Onları ilkokuldan sonra Fransız liselerine kaydettirdiler. Yabancı dil diye o okullarda İngilizce ders gördü çocuklar ve sanırım televizyonda İngilizce yayınları ve filmleri dinleyip seyrederek, İngilizcelerini de adamakıllı geliştirdiler. (Öğrenimlerini İngilizce ders yapılan üniversitelerde tamamlayabilecek kadar.)
İngilizceleri iyi deniyor ben bilemem. Leyla Hanım bu çocukları sizinle tanıştırabilirim. Anneleri kadar Fransızca ve babaları kadar güzel Türkçe konuşuyorlar. Sizin düşüncenizin ve söylediklerinizin, Kürt çocuklarını küçümsemekten öte hiçbir anlamı yok. (Pedagoji notunuz düşük yani!)
Size 2010 eylülünde AB Bağımsız Türkiye Komisyonu Başkanı olarak Türkiye’ye gelen, İstanbul ve Ankara’dan sonra Diyarbakır’ı da ziyaret eden (Osman Baydemir, Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk ile de tanışıp uzun uzun görüşen), eski Finlandiya Cumhurbaşkanlarından Marti Ahtisaari’nin o ziyaret ertesi bir söylediğini nakledeceğim. Bence Türkiyemizin Kürt meselesini çözüme kavuşturma yönünde mutlaka dikkate alınması gereken çok önemli uyarılardan biridir. Benim için vecize değerinde bir sözdü. (25 kasım 2010 tarihli Radikal’de yer almış yazımdan alarak aktaracağım. Önce uyarısını:
-«Bırakın Kürtçe yasağını uygulamış veya uygulayamamış olmanızı da, bana asıl şunu söyleyin: onlara (yani Kürtlere) Kürtçe yanında Türkçe’yi de öğretebildiniz mi?»
özdeyişi de şudur: «Türkiyeli bütün Kürtler iki dilli olmalı!»
Ahtisaari’nin dediğini anlamakta bir sıkıntınız oluyorsa Leyla Hanım, bu bahsi karşılıklı konuşmaya, tartışmaya da hazırım.
|