Güncellenme : 11.01.2015 00:18
LBGT bireyleri ve Romanlar Türk toplumunda nasıl “aşağılanıyorsa”, Bülent Arınç da kendi partisinde tıpkı “onlar gibi” “aşağılanmış” bir siyasetçidir. Şimdi emirle HDP’ye saldırıyor. Onun bu konuda “bilinçlenmesine” yardımcı olmak için birkaç hususu dikkatine sunuyorum:
Arınç HDP’yi CHP, MHP gibi bir parti sanıyor... Kendi partisinin Türklerden aldığı oylarla HDP’nin aldığı oyları mukayese edince, HDP oylarına burun kıvırıyor. Selahattin Demirtaş’a “benim patronumun oyu yüzde elli, senin oyun yüzde dokuz buçuk” diye dil çıkarıyor. Diline biber sürmeli. Çünkü Türklerin çoğunlukta olduğu bölgede Erdoğan yüzde elli oy alıyorsa, Kürtlerin çoğunlukta olduğu bölgede Demirtaş yüzde seksen oy alıyor... Nasıl bir transın oyu ile, bir Arınç’ın oyu eşitse, Türk çoğunluğunun oyu ile Kürt çoğunluğunun oyu da eşittir. Ders bir. İkinci ders biraz daha “stratejik”. Arınç “daha önce CHP ve MHP de baraj altında kaldı, HDP’nin ayrıcalığı ne?” diye gevrek gevrek gülüyor. Son gülen iyi güler. “Ayrıcalık” değil ama, bu partilerle HDP’nin “farkını” seçimlerin yapıldığı gün hep birlikte anlayacağız.
Şimdilik HDP’yi bir yana koyalım. Soralım: PKK ya da Öcalan, neden Kürdistan halkının TBMM’de, eşitlik temelinde temsil edilmesini istiyor? Yanıt açık: Çünkü PKK Kürdistan’ın Türkiye’den ayrılmasını istemiyor, istemediği için Merkezi Devletin Parlamentosu’nda, Kürdistan halkının temsil edilmesi için seçimlere katılmayı teşvik ediyor. Üstelik aşağılayıcı bir seçim yasasına ve baraja rağmen.
Bu da, Demokratik Cumhuriyet ve Demokratik Özerklik temelinde Türkiye’nin “toprak bütünlüğünü” ve “sınırlarının dokunulmazlığını” garanti altına alıyor; aynı zamanda “demokratik ulus” temelinde, “birlikte yaşama” iradesi de, Türkiye’de “milletin bölünmez birliğini” sağlamaya hizmet ediyor.
Arınç’ın “iz’anına” ve “muhakeme kaabiliyetine” sunarak soralım: Şu CHP ya da MHP seçmenleri Meclis’te “temsil” edilemez hale geldiğinde ne olur? Hiçbir şey olmaz. “Önümüzdeki maçlara bakarlar.” Ama Kürdistanlı seçmenlerin TBMM’de “temsil” yolu tıkandığı gün, “yeni bir Kürdistan kurulur, HDP de orada yerini alır.” Fark müthiş değil mi? Yüzde on barajı, “temsilin önünü tıkamıyor”, ama “sınırlıyor”, Kürdistan’ın TBMM’de hak ettiği temsili önlüyor ve Kürdistan iradesinin AKP tarafından çalınmasına neden oluyor. HDP iki dönemdir bu rezil ve aşağılık duruma, yukarıda tarif ettiğimiz anlamda “vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğü” adına razı oldu. Şimdi “Ê dî bes e” diyor. İkinci ders de bu...
Gelelim “son” derse...
Paris’te büyük bir facia yaşandı. DAİŞ, Suriye’de AKP’nin desteğini, “dünya çapında teröre” tahvil etti. Sultanahmet “bombacısı” da, Türkiye’nin “desteği” kesmemesi için, şimdilik sadece bir “uyarı” intiharı gerçekleştirdi. AKP Kobanê’yi düşürmek isterken, Türkiye’yi korkunç bir terör örgütünün şantajına mahkum etti. Türk devletinin dışpolitikası ve rejimin yolsuzluk ve hırsızlıklara bulaşması, özgürlüklere karşı baskıya başvurması ve hızla “başkanlık” rejimi adı altında “diktaya” yönelmesi Türkiye’yi dünya çapında izole etti. AKP iktidarına karşı “darbe dinamikleri” çalışmaya başladı. Ama Erdoğan peşine taktığı AKP’yi ölümcül bir yolda çatlayıp, patlatacak bir yarışa zorluyor. AKP havaya uçsa mesele değil. Türkiye kaosa sürüklenecek. Daha şimdiden “kapitalist modernitenin” temeli sallanıyor; hükümet aklını yitirmiş bir şekilde TÜSİAD’a, Koç’a, Bank Asya’ya saldırıyor. Artık toplumun bir avuç oligarşik unsur dışındaki çoğunluğu şu noktada birleşti: AKP’yi durdurmalıyız... Nasıl? Onların yanıtı yok. Her şeyi denediler. Muhtıra verdiler; darbe planladılar, Cemaat’i öne sürdüler, Ekmeleddin’in etrafında CHP’yi, MHP’yi birleştirdiler, olmadı. İntihar koşusu finişe yaklaşıyor. AKP’yi ancak ve ancak HDP’nin barajı aşması durdurabilir. Arınç soruyor: HDP neden “risk” alıyor? Şundan: Bu riski almadan Türkiye’yi kaostan kurtarmak mümkün değil. Kuto bana dedi ki, “Veysi abem, Arınç’a fazla yüklenme, duyduğuma göre translardan özür dileyecek ve kendisi de HDP’ye vatan ve millet adına oy verecekmiş...” Ben “inanmam” dedim ama, Kuto ısrar ediyor...
|