İletilerinizi bekliyorum...

gulerbugday113@gmail.com

Facebook

    (Güler Buğday)

Twitter

    twitter.com/gulerbugday

 

CHP, NEDEN İKTİDAR VE UMUT OLAMIYOR, 7 HAZİRAN VE 1 KASIM SEÇİM SONUÇLARI

25 Kasım 2015 Çarşamba, 16:29

Cumhuriyeti kuran parti, artık laik cumhuriyeti yıkanlara, tek adam diktasını dayatanlara ve korku imparatorluğu yaratanlara engel olamıyor!

Bursa Bamsz | letiim | zgemiim | Kitaplarm | Hakkmda Yazlanlar | Animasyonlu iirler

Ana Menü

» Ana Sayfa

» Haberler

» Yazılarım

» Yazarlar

» İletişim

» Künye

» Bize Yazın

» Bağlantılar

ATATÜRK Diyor Ki;

Biz Türkler, bütün tarihimiz boyunca hürriyet ve istiklâle timsal olmuş bir milletiz.

HABER

Kemalistler yargıdan tasfiye oluyor

Kemalistler yargıdan tasfiye oluyor

14 Mayıs 2012 Pazartesi, 08:15

Doç. Dr. Osman Can 'Önceden Yargıtay'da Danıştay'da hep Kemalistler çoğunlukta olduğu için sadece Kemalistler geliyordu. Şimdi işler tersine döndü. Bundan sonra bir tane Kemalist dahi Anayasa Mahkemesi'ne, HSYK'ya gelemez. Bu bir risk' diyor

Satır arası...
Anayasa Mahkemesi'nin eski raportörü Osman Can AK Parti'nin ve HADEP'in kapatılmasına karşı çıkmış ve özellikle AK Parti ile ilgili süreçteki açıklamalarından dolayı bazı kesimlerin eleştiri oklarına hedef olan, bazı kesimlerinse çok kıymet verdiği bir isim. Kendisi, bir süredir Anadolu'nun çeşitli yerlerinde anayasa toplantılarına katılarak, halkın nabzını tutuyordu. Doç. Dr. Osman Can bir yandan da Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde dersler veriyor. Geçen hafta başkanlık sistemi tartışmaları yeniden gündeme düşünce, Can'ı üniversitedeki ofisinde ziyaret ettim. Başkanlık sisteminden, yargıdaki siyasallaşma tartışmasına ve yeni anayasa sürecine kadar pek çok konuya ilişkin görüşlerini büyük bir samimiyetle paylaştı. 'Hukukun kutsiyeti yoktur. Ona kutsiyet atfederek, hukuk adına konuşan insanlar kutsiyet kazanmış oluyor' diyen Osman Can'ın yorumları tarihe not düşecek türden.

Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden Doç. Dr. Osman Can AKŞAM'a yargıyla ilgili oldukça tartışılacak değerlendirmeler yaptı:

- 'Yasama yürütmeyi yeterince denetleyemiyor' gerekçesiyle yine başkanlık sistemini tartışıyoruz. Sizce başkanlık sistemi bir çıkış yolu mu?
Bu soruya cevap vermek için romantizmden ve ideolojik keskinliklerden uzak, bilgi ve analizle hareket etmek gerek. Başkanlık sistemini öğrencilerimize 'Yasama ve yürütmenin bir birinden kesin hatlarla ayrıldığı tek rejimdir' diye anlatıyoruz. Parlamenter sistemin en temel özelliği ise hükümetin parlamento içinden çıkması, yani erkler ayrımından çok işbirliği geçerli. Bu pratikte şuna gelip dayanıyor: Parlamento aslında hükümetin programlarını gerçekleştirici bir araç. 2002'den bu tarihe kadar parlamentonun denetim yetkisini yerine getirebildiğini söyleyebilir misiniz? Anayasada sayılan gensoru, meclis soruşturması tarzında bir denetimi yerine getiriyor mu, bütçeyi reddediyorum diyebiliyor mu? Asla. Batı parlamenter demokrasilerinde de durum farklı değil. İkinci nokta ise Türkiye'de parlamenter sistem hiçbir zaman tam olarak çalışmadı. Çünkü topluma dayanmayan MGK gibi organlar parlamentoyu kontrol etti. Bu nedenle, sadece Türkiye'deki eksikleri, hataları göz önüne alıp 'Parlamenter sistem işe yaramıyor' demek de yanlış.
- Türkiye için hangisi daha iyi?
Kesin olarak tavrım şudur diyemiyorum, sadece parametreleri ortaya koyabilirim. ådem-i merkeziyetçi bir sisteme geçmemiz gerekiyor. Anayasal düzeni toplumun hizmetine koşulacak, ideolojik referansları olmayan bir aygıt olarak düzenlememiz gerekiyor. Ayrıca etkin ve hızlı karar alabilen bir yürütmeye de ihtiyaç var. Bunu sağladığımız sürece ikisi de fark etmez. Ayrıca yerel ve merkezi yönetimlerde, yasamada, yargıda... toplumun bütün farklılıklarının yansıtılmasını sağlamamız lazım. Mesela toplumda yüzde 20 civarında Kemalist varsa devlet kademelerinde de o civarda Kemalist olmalı.

HATLAR KIRILIYOR
- Şu anda nasıl?
Eskiden Kemalist yüzde 20 iken anayasal düzende yüzde 80 olarak temsil ediliyordu. Şimdi denge tersine dönüyor ve yüzde sıfıra doğru gidiyor. Bu muhtemelen böyle gider. Bu bir risk mi? Evet, risk.
- Kemalist'in karşısında ne var şu anda peki?
Hatlar kırılıyor. Çok hızlı bir şekilde yer değişikliği oluyor ve kimin Kemalist olduğunu da artık çözemiyorsunuz. Şimdi 'dindar Kemalist' kavramı çıkmaya başlıyor. Kemalizm bir düşünce tarzıdır. Yukarıdan aşağıya doğru toplumu adam etme sevdasıdır. Bu Jakobenliktir, İttihatçılıktan gelen bir gelenektir. Şimdi dindar 'Herkes şöyle giyinecek, böyle yapacak' derse bu da Kemalizm'in devam etmesidir, en fazla etiket değişmiş olur. Dolayısıyla önemli olan bu ilişki ve düşünce ağını çökertmek, bunun yerine çoğulculuk üzerine sistem inşa etmek ve kimsenin hayat tarzına, inancına, kimliğine müdahale etmeyen bir devlet oluşturmak gerekiyor. Bunları sağladığınız zaman başkanlık sistemi olabilir.

YARGIÇ TARAFSIZLIĞI
- 12 Eylül referandumu yargıda siyasallaşmayı tetikleyen bir süreç mi oldu yoksa daha iyileştirdi mi?
Modernleşme ile birlikte yargı devletin üç erkinden birine dönüştü. Parlamento iradesi denilen şey, ağırlıklı olarak hükümet iradesiyle şekillenir. Bu irade kanun biçiminde formüle ediliyor ve biz buna hukuk diyoruz. Hukuk özünde siyasi iradedir ve yargıçlar siyasi iradenin yasa olarak ortaya koyduğu çerçeve içinde karar verir. Ayrıca, modern toplumlarda yargıçlık devlet memurluğuna dönüştü. Bunlardan dolayı yargı siyasetin bir kurumudur. Siyasal bir kurum değil ama son tahlilde siyasal düzenin bir parçasıdır.
- Yani yargı bağımsızlığı tartışmaları boş mu?
Hayır. Şimdi yargı bağımsızlığı olarak değerlendirdiğimiz, aslında yargıçların tarafsızlığını garantileyecek bir şeydir. Eğer toplumsal dengeyi yargıçlar dünyasına taşıyabiliyor ve bu şekilde denge sağlayabiliyorsak; yani bir Kemalist, bir milliyetçi, bir liberal, bir muhafazakar, Kürt, belki de bir gayrimüslim... adaleti orada sağlayabiliriz. Bir de yargıçları kendilerini seçenlerden bağımsız hale getirmeniz gerekiyor. Yani bir emir veremeyecek, onu görevden azledemeyecek, maaş veya özlük güvenceleri ile oynama imkanı olmayacak...

PARTİZAN POLİTİK
- Yargı bağımsızlığı açısından bugün ne durumdayız sizce?
2010 Referandumu'ndan önce durum neydi? Parlamentonun ve ilk derece yargı mensuplarının yüksek yargıya üye atama yetkisi yoktu. Dolayısıyla siyasal kurumlar atama yapmıyorlardı, fakat vesayet organına ve dolayısıyla devletin ideolojisine yüzde yüz bağımlı, partizan politik bir yargı sistemimiz vardı. Bugünkü Anayasa Mahkemesi daha iyi. Çünkü şu an Anayasa Mahkemesi'nde çeşitlilik var ve verilen kararlar daha iyi ve daha özgürlükçü ama gerçi o çeşitlilik de risk altında. Neden? İşte CHP Anayasa Mahkemesi'ne iptal davası açmasaydı ve o kısmi iptal olmasaydı, bugün daha çoğulcu bir yapı olurdu. Ama iptal ile eskiye dönüldü. Önceden Yargıtay'da Danıştay'da hep Kemalistler çoğunlukta olduğu için sadece Kemalistler geliyordu. Şimdi işler tam tersine döndü. Bundan sonra artık bir tane Kemalist dahi Anayasa Mahkemesi'ne, HSYK'ya gelemez.
- Neden gelemez Kemalistler?
Diyelim ki Anayasa Mahkemesi'ne Yargıtay'dan bir üye seçilecek. Yargıtay bir kontenjan için üç tane aday göstermek zorunda. Bunun için seçimler yapılıyor. Yargıtay'daki üç yüz tane üyenin tamamı birinci, ikinci ve üçüncü kişi için ayrı ayrı oy kullanıyor. Bu şu anlama geliyor: yüzde 51 hangi düşüncede ise adayların tamamını o belirleyecek ve Cumhurbaşkanı'na sunacak. Cumhurbaşkanı'nın aslında seçim hakkı yok. Eğer yüzde 50'nin üzerinde Kemalist oy varsa Cumhurbaşkanı'nın önüne gelecek üç kişinin üçü de Kemalist'tir. Yargıtay'da, Danıştay'da Kemalistler azınlıktaysa, üçer tane muhafazakarı Cumhurbaşkanı'nın önüne getirecekler. Oysa iptalden önceki düzenlemeye göre her kişi sadece bir aday için oy kullanıyordu. Böylece belki birinci, ikinci adaylar ilk yüzde 50 tarafından belirlenebilir ama üçüncü, dördüncü adayın yüzde 30-40, hatta yüzde 10 civarındaki düşüncenin temsilcilerince Anayasa Mahkemesi'ne, HSYK'ya gönderilme, dolayısıyla çoğulculuk imkanı vardı. Anayasa Mahkemesi CHP'nin ve bizim YARSAV'cı arkadaşların özel gayretiyle iptal sağladı ve işte bu tablo ortaya çıktı. Buradaki sorunların büyük bir kısmı şikayet edenlerin kusuruyla ortaya çıkmıştır.
- Peki, nereye gideceğiz buradan?
Dengenin tersine bozulması Türkiye lehine olan bir şey değil. Tabi ki eski Kemalist düzene göre daha iyidir. Çünkü siyasette sadece varsayalım yüzde 20-30 olan Kemalistler, Yargıtay'da %70, Danıştay ve Anayasa Mahkemesi'nde 70-%80'in üzerindeydi, ama şimdi hiç olmazsa toplumun %60'ı yargıda %70 olarak temsil ediliyor.
Fakat toplumsal dengeyi devletin bütün kurumlarına olduğu gibi, yargıya da yansıtmamız şart. Yani mevcut HSYK ve Anayasa Mahkemesi yapısının daha demokratik hale gelmesi şart.

Çetin Doğan'ın ille de hapiste olmasını istemem
- Yapılamamış darbelerin yargılandığı bir süreç yaşıyoruz. Nasıl görüyorsunuz? Bu hukuki bir zorunluluk mu yoksa bizde kantarın topuzu kaçtı mı biraz?
Bunlar politik; duygusallıkla, hesap sormayla, hesaplaşmayla, yüzleşmeyle bağlantılı meseleler. Hukuki cinayetler sonucu Recep Tayip Erdoğan'ın siyasete girmesi engellendi, biliyorsunuz. Bütün bunları yaşamış olan insanların duygusunu hesaba katmanız lazım. Anayasal düzeni merkez-çevre arasındaki dengeye göre yeniden tanzim ettiğimiz, katılıma dayandırdığımız ve artık darbeyle devrilemez bir yapı inşa ettiğimizde, o anayasaya 'KCK, Balyoz, Kafes... tarzı davaların hepsi düşmüştür' diye bir hüküm ekleyerek, bitirebiliriz. Katiller ve insanlığa karşı işkence suçları hariç olmak üzere tabi... Darbe girişiminde bulunan insanların hepsi de vatansever insanlar. Vatanseverlik suçu ortadan kaldırmıyor ama son tahlilde yeni demokratik düzeni de toplumsal onaya dayandırmanız gerek. Siyaseten farklı olanları da kazanmanız gereken, bu topraklarda yaşayan insanlar. Bunlar sağlandıktan sonra illa Çetin Doğan'ı veya diğerlerini parmaklıklar arasında görmek bana özel bir yarar sağlamaz.

DEVLETİ ELE GEÇİREN İZM'LER
- Yargı için 'Gülen Cemaati'nin paylaşım alanı oldu yorumlarını' sıkça duyuyoruz. Söz ettiğiniz denge bozulurken cemaat örgütlenmesi mi yoksa başka güçlerin de içinde olduğu bir koalisyon mu güçlenen?
Ben ilkesel olarak sürece bakıyorum. Cemaat ya da Kemalist diye değil. 1980'lerden itibaren başlayan örgütlenmeler yoluyla yargı içerisinde cemaat muhtemeldir ki önemli bir aşamaya gelmiştir. Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri'nde cemaatin etkisinin daha güçlü olduğu söyleniyor, bunlar doğru olabilir. Ama siz yargıyı çoğulculaştırmazsanız, bunlar kaçınılmaz. Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararının buna katkı sağladığını da unutmayalım. Daha önce Kemalizm'di, şimdi başka bir 'izm' olur ve devletin kurumlarını ele geçirmek suretiyle siyaseti kontrol etme refleksleri devam eder. Varsayalım cemaat bunu yapıyor, bunu eleştirmeye hakkı olmayanlar Kemalistlerdir. Çünkü onlar da aynı şeyi yaptı ve 'Parlamento ne yaparsa yapsın. Biz devleti bir şekilde ele geçirelim' dediler. Dolayısıyla Kemalistlerin yapmak zorunda oldukları şey çoğulculaşmayı talep etmek olmalıydı. Yapıyı demokratikleştirmeden sadece etiketiyle oynamak, aynı hastalıkların devamına yol açar.
- Çoğulculaşmayı ideolojilere göre kişiler üzerinden yansıtmak biraz sıkıntılı bir durum değil mi?
Devletin 2010 yılına kadarki pratiklerine baktığımız zaman HSYK ideolojik bir merkezdi ve HSYK'nın arşivinde kimin ne olduğu zaten biliniyordu. İlk olarak yargıya ideolojik, kültürel, etnik veya inanç filtrelerinin uygulanmasını yasaklamak, tüm farklılıkların yansımasını sağlamak gerek. Yüksek yargıyı ise batılı örneklere benzer şekilde siyasi partilere kontenjan tanımak suretiyle çoğulculaştırmak mümkün. Örneğin BDP'nin önerdiği adaylardan bir tanesi Anayasa Mahkemesi üyesi olabilmeli, MHP'nin iki, CHP'nin 4-5 AK Parti'nin daha fazla...
- 'HSYK ideolojik bir merkezdi dediniz... Bugün değil mi?
Tam olarak değil. HSYK yine demokrasi açısından çok olumlayamayacağımız bir otorite ama pür ideolojik davranan, ideoloji nedeniyle yasaları tam anlamıyla bir kenara itebilen bir yapı değil şu an. Önümüzdeki dönemlerde olabilir. Çünkü az önce bahsettiğim iptal nedeniyle artık HSYK'ya artık Ertosun ve onun düşüncesindeki Kemalistler gelemeyecek. Belki liberaller ve sosyal demokratlar da gelemeyecek.

5+5 de 7+0 da Anayasa'ya uygun
- Cumhurbaşkanı Gül'ün görev süresi ne kadar size göre? İkinci kez seçilebilir mi?
Anayasa 2007'den önceki değişiklikte 7 yıllığına seçilir ve bir kez seçilebilir diyordu. 2007 yılında o meşhur anayasa krizi nedeniyle anayasa değişikliği yaşandı ve krizi çıkaranlar açısından çok daha kötü bir sonuç gerçekleşti. Ben 367'ye karşı ilk yazıyı 2006'da yazdığımda dediğim şey şuydu: 'Şimdi başarılı olursanız AK Parti'nin oyu düşer. Ama AK Parti üçte birden az almayacağından bu defa o size seçtirtmez. Ama muhtemelen %50'ye yakın oy alacak ve hiç birinize de ihtiyacı kalmayacak, biraz feraset sahibi olun.' Bunun üzerine beni çok eleştirdiler. Şimdi buyursunlar, görsünler. Feraset sahibi olsalardı, bugün daha makul bir dönüşüm süreci yaşayabilirdik, ama kabul edelim ki şu an tek taraflı inşa süreci gerçekleşiyor.
- Tek taraflı inşadan kastınız ne?
Şu an CHP'nin ya da o eski devlet elitlerinin anayasal geçişte herhangi bir etkisi var mı? Yok. Oysa CHP 2007'de 367 gibi bir safsata ortaya atıldığında kabul etmeseydi, Anayasa Mahkemesi 'böyle bir iddiayı ciddiye almam' diyebilseydi, bugün daha farklı bir geçiş yaşardık. CHP'nin de müdahil olduğu, daha rasyonel bir yapı oluşurdu. Cumhurbaşkanın görev süresi için 7 yıl diyenlerin de argümanları da güçlü beş yıl diyenlerin de. Çünkü anayasa geçiş dönemi için bir şey söylemiyor. Eski düzenlemede 'Cumhurbaşkanı 7 yıllığına seçilir' diyor. Yeni değişiklikte ise 'görev süresi 5 yıldır ve halk tarafından seçilir' diyor. Abdullah Gül parlamento tarafından 7 yıllığına seçildi. Eski bir hukuk düzenine göre bir seçim yapıldığı zaman o döneme ilişkin tartışmalar eski hukuk düzeni üzerinden yürür. Dolayısıyla geçiş döneminden kaynaklanan bir problem var. Bu açıklık demektir.
- Ne olacak peki?
Anayasada boşluk olmaz. Anayasa Mahkemesi 'O boşluğu dolduralım' diyemez. Boşluk parlamento tarafından doldurulabilir, düzeltilebilir bir alandır ve parlamento da 7+0 demiştir. Ben 7+0'ın anayasaya aykırı olmadığını düşünüyorum. Ama Anayasa Mahkemesi '5+5 burada esastır' derse, buna da 'Hayır, anayasayı ihlal etmiştir' diyemem.

Yerinden yönetim isteniyor
Anadolu insanı merkezde verilmiş olan makro siyasal kararlarla hayatının etkilendiğini artık biliyor. Bu nedenle, yeni anayasa ile hayatına, kişisel tercihlerine müdahale etmeyen bir devlet düzeni istiyorlar. İnanılmaz bir siyasal bilinç gelişmiş durumda. Vatandaş kendisi ile ilgili kararların kendisine yakın yerlerden alınmasını istiyor. Yani yerinden yönetim. Bir de çok detaylı olmayan, çerçeve bir toplumsal uzlaşma metni bekliyor anayasa deyince. Adem-i merkeziyetçi yapının nasıl dizayn edileceği bir mühendislik meselesi. Bunu Ankara'daki siyasi parti temsilcileri müzakere etmek suretiyle çözeceklerdir.

Kaynak : Şenay YILDIZ/AKŞAM

Yazarlar

AKP ‘darbeyi’ kapatacak

25 Ekim 2016 Salı, 12:14


AKP ‘suç ortağı' arıyor

Mustafa Ünal /ZAMAN

12 Haziran 2015 Cuma, 09:28


Koalisyona ‘derin devlet’ dokunması!

İhsan ÇARALAN /Evrensel

12 Haziran 2015 Cuma, 09:21


Cumhurbaşkanı azınlık hükümetini engelleyemez

Erhan BAŞYURT/BUGÜN

12 Haziran 2015 Cuma, 09:16


Ya Koalisyon ya Başkanlık...

Eren Erdem/YURT

12 Haziran 2015 Cuma, 08:58


Kırılma noktası!

Güngör Mengi/VATAN

12 Haziran 2015 Cuma, 08:45


AK Parti’yi Kürtler neden terk etti?

İbrahim Kiras/VATAN

12 Haziran 2015 Cuma, 08:42


Ali İsmail…

Bekir Coşkun - Sözcü

23 Ocak 2015 Cuma, 09:34


Bu memleketi çiftliğiniz mi sandınız?

Mehmet Kamış/ZAMAN

14 Ocak 2015 Çarşamba, 09:39


Charlie’ye saldırı Bursa’da protesto edildi

Can Ertan /HABER

14 Ocak 2015 Çarşamba, 08:57


Kobane'den Paris'e emperyalizm ve laiklik

Özgür Şen

14 Ocak 2015 Çarşamba, 08:17


AKP’nin IŞİD çıkmazı

Hüseyin ALİ/Özgür Gündem

14 Ocak 2015 Çarşamba, 08:10


Siyasi etik yasası çıkarılmalı

Serpil Çevikcan/Milliyet

12 Ocak 2015 Pazartesi, 09:37


MİT’in sicili

Gültekin AVCI/BUGÜN

12 Ocak 2015 Pazartesi, 09:17


İslamofobi ve provokasyon

İhsan ÇARALAN /Evrensel

12 Ocak 2015 Pazartesi, 09:11


Seçimi böyle kazandık: “VİCDANEN RAHATSIZIM”

Hüseyin Özay/Taraf

12 Ocak 2015 Pazartesi, 08:32


AKP’nin erkek aklı özgür kadından korkuyor

Zilar STÊRK/Özgür Gündem

12 Ocak 2015 Pazartesi, 08:25


Barışı, ancak özgürlükler besler

Hüda KAYA/Özgür Gündem

12 Ocak 2015 Pazartesi, 08:14


Bilim siyasetin elini öptüğünde...

Cüneyt Ülsever/YURT

11 Ocak 2015 Pazar, 10:19


Sabri Uzun da “cadı avı”na katıldı

Nazlı Ilıcak /BUGÜN

11 Ocak 2015 Pazar, 10:18

Son 20 Yazım

CHP, NEDEN İKTİDAR VE UMUT OLAMIYOR, 7 HAZİRAN VE 1 KASIM SEÇİM SONUÇLARI


AHMET İSVAN, CUMHURİYET ÇINARI VE EFSANE BAŞKAN


GERÇEK VE NAMUSLU SOLCULAR GÖREV YİNE SİZE DÜŞTÜ.


ÇARŞAFI ÇIKARDI, PEÇEYİ ATTI VE GÖZLERİNİ YUMDU!..


12 Eylül Faşizmi unutuldu mu?


Yıllar önce Yasin El Kadı'yı yazmış ve uyarmıştım:KEFİL OLANA KEFİL MİSİNİZ ?


Yıllar önce yazmışım \\\\\'ÇANKAYA SIRAT KÖPRÜSÜ!\\\\\'


Tüm Dostlara Teşekkür…


Erdoğan, haysiyet cellatlığı yapıyor: Bağırdıkça korkuttuğunu, hakaret ettikçe sindirdiğini sanıyor!


Gülen Cemaatinin ‘Altın Nesil’ hedefi:


Endişeliyiz, Kaygılıyız, Hatta Kırgın ve Öfkeliyiz, Ancak Çözümsüz ve Umutsuz Değiliz...


Ülkelerin ve Toplumların Uygarlığı Çocuklarına Yaptığı Yatırımla Anlaşılır.


Kardeşlik Kanla, Barış Sözle Olmaz...


Sayın Başbakan, ‘Marjinal’ değilim ama isyanlardayım


CHP Milletvekilleri Gezi’de Gökkuşağı çocuklarının yanında…


Çapulcu Halkın Okuduğu Şiir!


“İNSANLAR İHANETE TUTSAK” Diyerek Yeniden Merhaba…


Dost Okurlarımdan Kısa Bir Süre İzin İstiyorum.


Sadece İnsan Olmak!


Annemin de Başını Ezerler mi?

Takvim

Pt Sl Çr Pr Cm Ct Pz
1
2345678
9101112131415
16171819202122
23242526272829
30
info@bursabagimsiz.info.tr

Bursa Bağımsız adlı, www.bursabagimsiz.info.tr adresinde yayınlanan işbu web sitesi içerisinde yayınlanan yazınsal ve görsel içeriğin her hakkı saklıdır.

Site içerisinde Güler Buğday dışında yazınsal ve görsel içeriği yayınlanan konuk yayıncıların eserlerinin her türlü hukuksal sorumluluğu konuk yayıncıya aittir. Güler Buğday işbu içerikten ötürü sorumlu tutulamaz.

Copyright © 2025 Bursa Bağımsız