Nazlı Ilıcak’ın Sivas Katliamı ile ilgili ağzındaki baklayı çıkardı ve katliama giden sürecin sorumlusunun yanan otelden zor kurtulan Aziz Nesin olduğunu söyledi. Kendini bir türlü istediği açıklıkta ifade edememiş bir tedirginlikle başladığı konuşmasının ortasına doğru rahatlayan Ilıcak, katliamı yaratan siyasi ve örgütsel zemini masumlaştırdı, zaman aşımını eleştirenlere çattı.
Ilıcak, “Biz bu olayı X noktasından başlatıyoruz ama bunun daha başka noktaları var. Sivas bir faciadır, katliamdır, acı bir olaydır ama daha önceki tahrik sözleri var Aziz Nesin’in, bunlar hiç konuşulmuyor. Müslümanlığa küfretti. Buradaki hassasiyetler çok önemli. Ben bunun sonucunda bu olur, bu olmalıdır demek istemiyorum. Ayrıca da oradaki insanların arkasında onları galeyana getirecek şekilde farklı tahrikler olduğunu da düşünüyorum.” diye konuştu. Sivas Katliamı’ndan sağ kurtulan Nesin’e katliamın ertesinde de benzer sözler sarf etmişti. Ilıcak, 4 Temmuz 1993’te yazdığı yazıda “Eğer Aziz Nesin gibiler Türkiye'de çoğunlukta olsaydı bizler köksüz, inançsız, kendine güvenmeyen bir toplum olurduk... Eğer Aziz Nesin gibiler Türkiye'de çoğunlukta olsaydı bizler köksüz, inançsız, kendine güvenmeyen bir toplum olurduk... Olayın abartılarak batı basınına yansıyacağına eminiz. Sivas'taki katliamın münferit ve kendine özgü şartlar içinde geliştiği unutularak köktenci akımlarda bir tırmanış olarak gösterilmesi de mümkündür...” sözleriyle olaya katliamcıların hassasiyetiyle baktığını kanıtlamıştı.
Bugün kendisini sivil ve demokrat olarak tanımlayan Ilıcak’ın Dört Bir Taraf programında söyledikleri 12 Eylül döneminin darbe, Sivas’ın katliam alkışçısı Ilıcak’ıyla daha net örtüşüyor, aslını gösteriyor. Yumurta atanları otel yakanlarla bir tuttu.
Aradan 18 yıl geçmesine rağmen, Ilıcak’ın ruh halinde ve herhangi bir yumuşama olmadığı ortada. Öyle ki, Ilıcak programdaki konuşmasında yumurta atan gençlerle aydınlara karşı ayaklanan gerici öfkeyi karşılaştıracak denli ileri gidiyor. Ilıcak, “Sadece bir kesimin böyle bir şekilde suçlanılması, hele de Sivas Katliamı’nı gerçekleştirenlerle, oraya kendi halinde gelmiş halktan insanlarla, üniversiteden talebelerle mukayese edilmesi kabul edilemez.” sözleriyle katliamı sadece teknik bir olaya indirgiyor ve arkasındaki nefret dolu faşist iklimi görmezden geliyor. Katliamla sonuçlanan gerici kalkışmaya katılanlar için “Hiçbir suç işlememişler. Her türlü kalabalıkta, mitinglerde, toplantılarda bu tip tepkiler hoşa gitmeyince verilebilir.” diyen Ilıcak, “Üniversitedeki gençler yumurta atınca alkışlıyorsunuz da, oradaki gençlerin yuhalamasına neden tepki gösteriyorsunuz? Bu galeyana katılan, böyle tepki veren insanlara çokça rastladık. Bu bir istisna değildir.” tepkisiyle de sol düşmanlığını bir kez daha gözler önüne sermiş oldu.
Ilıcak’ın sözünü ettiği tahriklerin ne olduğunu gayet iyi biliyoruz. Cuma namazından topluca çıkan saldırgan kitleyi ‘Gazanız mübarek olsun’ diyerek katliamın yapıldığı Madımak Oteli’ne doğru yönlendiren belediye başkanı Temel Karamollaoğlu’nu unutmuyoruz örneğin. 2 Temmuz’dan birkaç gün önce Sivas sokaklarında elden ele dolaşan ve altında ‘Müslümanlar’ imzası bulunan metindeki şeriat ve ölüm çağrılarını unutmuyoruz: “İslâm'ın Peygamberi'ni ve Kitab'ın izzetini korumak için, bu uğurda verilecek canlarımız vardır. Gün; Müslümanlığımızın gereğini yerine getirme günüdür. Gün; Allah (C.C)'ın vahyi Kur'ân-ı Kerim'e, Allah'ın meleklerine, Allah'ın Resulü Hz. Muhammed (S.A.V)'e, O'nun ailesine ve ashabına yöneltilen çirkin küfürlerin hesabının sorulma günüdür.” Bu ve benzeri kışkırtmaları, katliam öncesinde bu ortamı destekler tarzda haber ve yorumlar yapan, Ilıcak’ın da içinde olduğu sözde gazetecileri, gazeteleri hatırlıyoruz.
Aydın sorumluluğu ve Ilıcak
Bu motivasyonla örgütlenen gözü dönmüş topluluğu, onların avukatlığını yapanlara karşı yumurta atan gençlerle karşılaştırmak Ilıcak’ın insan doğasıyla kurduğu çarpık ilişkinin sonucu olabilir. Aydın kimliği, şiirin, müziğin, sanatın barışın ve hoşgörünün sesini, yaşamlarını tehlikeye atma pahasına halka taşıma sorumluluğunu içerir. Sivas’ta yananların hissettiği ve korkmadan üzerine yürüdüğü bu duygudur. Madımak Oteli’nde yaşanan vahşeti, onu ortaya çıkaran ideolojik-politik arka planla açıklamak olmazsa olmazdır. Ancak insan olmaya yakınlaşmak daha basitten başlar. Böyle bir katliam karşısında insan olmanın temel kriteri olan yanandan yana olma duygusunu hissetmekle örneğin. Bu eşiği atlayamadan ne söyleseniz boştur. Tıpkı Ilıcak’ın söyledikleri gibi.
Ilıcak’ın iktidara yumurta, ayakkabı atan gençlerle ilgili anlayışı bellidir. Fırsatını bulsa bir kaşık suda boğacak kadar nefret eder hepsinden. Bu yüzden, yetiştirdiği evlat hayatında hiç kitap okumamasıyla övünmüş, ülkenin en büyük dolandırıcılarından biri olacak kadar kendini geliştirmiştir. Yani, üniversitede eğitim hakkını savunan gençle, eğitim hakkı istemeyen Ilıcak’lar arasında bir benzerlik olmadığı gibi aydınlık bir gelecek isteyen gençlerle aydın yakan gericiler arasında da yoktur.
|