Kürt sorununda hükümet ne zaman sıkışsa hemen Kürt analarını çözüm için çağırır. O yeri gelir bu analara “Terörün maşası” der, yeri gelir, “çözüm ancak sizinle” der. Başbakan Erdoğan, eşi Emine Erdoğan’ın Roboski ziyaretinden sonra ve 8 Mart arifesinde anaları, hem de oğlu-kızı dağda, PKK’de olan ya da bedel ödeyen Kürt analarını çözüm için yardıma çağırdı. Barışı siz getirebilirsiniz dedi. Bunun için de çocuklarını dağdan indirmelerini istedi.
Erdoğan’ı dinlerken muhatap aldığı, yer yer hedef gösterdiği bu anaları hiç dinleyip, dinlemediğini merak ettim. Bildiğim kadarıyla bu analar muhtelif zamanlarda Başbakan’ın kapısını çokça aşındırdı. Görüşmek, taleplerini, düşüncelerini paylaşmak için çok fazla Ankara seferleri yaptılar. En son bir buçuk ay önce Meclis’e gidip, Başbakan’ın kapısının önünde oturdular. Ama sonuç değişmedi. Kürt anaları Başbakan’la görüşemedi. Zahir o vakit bu analar “terörün maşasıydı.” Şimdi kendisi barışın önemli emekçisi olarak bu anneleri çağırıyor. Ve barıştan anladığı şeyi anaların yapmasını istiyor: Çocuklarının dönmesi için çağrı yapmalarını.
Acaba Erdoğan’ın çağrısı analar tarafından nasıl karşılandı? Gazetemiz Özgür Gündem’in geçen haftaki haberinde bu anaların “dışarıda” olanları Başbakan’a “siyasi zemin ve barış ortamı sağlansın o zaman kimse dağda kalmaz, samimi ol, müzakereleri başlat onlar zaten gelirler” diye çağrıda bulunmuşlar. Siyaset yapan, legal alanlarda çalışanlar tutuklanıyorken, çocuklarımız nasıl gelsin? diye sormuşlar. Umarım Başbakan o anneleri dinlemiştir. Ama Başbakan’ın dinlemesi gereken, çağrısının muhatabı bu kadınların büyük kısmı KCK operasyonları kapsamında tutuklu. Aslında Erdoğan tutukladığı analara çağrı yapıyor ironik bir şekilde.
Örneğin kaldığım cezaevinde 18 ana var. Zekiye Ayık, Nedret Aydaş, Çiçek Arıç, Fatma Tokmak, Menice Çelik, Songül Çelik, Hatice Vural, Ülker Özatikli, Sakine Güven, Lütfiye Gürbüz, Canşah Çelik, Nazire Güneş, Erman Ergin, Leyla Yılmaz, Pervin Tumbul, Nural Doğan, Şafak... Bu anaların bir kısmı Barış Annesi, bir kısmı BDP yöneticisi.
Peki bu analar acaba Başbakan Erdoğan’ın bu çağrısı hakkında ne düşünüyor? Alın size iki örnek.
Canşah Çelik, 60 yaşında. Bir kardeşini çatışmada kaybetmiş. Canşah ana hikayesini Başbakan’a seslenerek şöyle anlatıyor:
“Bu ülkeye çözümü kim getirecek? Geçen gün Kürt sorununu anneler çözer, diyordunuz Sayın Başbakan. Ben 60 yaşında bir anneyim. Babaanneyim, anneanneyim. Bu ülkeye barışın gelmesi için, kardeş kanının dökülmemesi için, bu kirli savaşın acısını yüreğimizde, beynimizde hissettiğimiz için çabalıyoruz. Kimyasal bombalarla, faili meçhullerle yiten çocuklarımızın, eşlerimizin bir mezar taşı olsun, barış olsun istiyoruz. Çoğumuzun yakınlarının üzerinde ağlayacağı bir mezar taşı yok. Ben şanslıyım, üzerinde ağlayacağım bir mezar taşı var. Kardeşini kaybeden bir abla olarak 1995’ten bu yana her yıl dönümünde ziyaret ederim onu.
Sayın Başbakan, annem, öldürüldükten sonra panzere bağlanıp, çırıl çıplak yerlerde sürüklenen oğlunu, kendi yıkayıp gömdü. Bunları acımızı anlayasınız diye anlatıyorum. Anlayamazsanız nasıl barış yapacaksınız?.. O mübarek anne, özel timlerin silahlarının gölgesinde, oğlunun yaralarını, sabırla, özene bözene sardı, yıkadı ve defnetti. Sonra ne mi oldu? Annem, barış annelerinde, analar ağlamasın diye mücadele etti. 1999’da, bir basın açıklamasında, polisten aldığı cop darbeleri sonucu felç oldu. O artık ne kuzusunu görmeye gidebiliyor, ne dışarıya çıkabiliyor. Şimdi anneler çocuklarını kaybetmesin diye, onun yerine ben mücadeleye devam ediyorum. Yıllarca barış annelerinde çalıştım. Kürt sorununa çözüm getireceğine inandığım için BDP’de çalışırken, yüzlerce arkadaşım gibi, bir çırpıda kendimi “KCK’li olarak” cezaevinde buldum. Her akşam TV’leri açtığımda, başta sizin ağzınızdan ‘terörist’ damgası yiyoruz. Bütün suçumuz bu ülkede barışı savunmaktı. Sizler her gün haksız yere bizleri tutuklayıp, cezaevlerine atarken hangi anne çağrınıza yanıt verecek? Çözüm için çalışabilecek kaç anne kaldı dışarıda? Roboski’ye 2 ay sonra giden eşiniz mi çözecek?.. Cesaretiniz varsa yanlıştan dönün ve anneleri dışarı çıkarın, biz de çözüm ve barış için kaldığımız yerden devam edelim.
Sayın Başbakan, kiminle savaşılmışsa, barış da onunla gerçekleşir. Bu yüzden Sayın Abdullah Öcalan’la yeniden görüşün, müzakereleri başlatın. Seçilmişleri, tutukladığınız Kürt siyasetçileri serbest bırakın. Bedenini açlığa yatıran gençlerin, Kürtlerin sesini duyun. Madem annelere önem veriyorsunuz, canlarının erimesini, yok olmasını gelin birlikte durduralım. Asker anneleri de rahat bırakılsın. Acının dili, dini, ırkı yoktur. O zaman biz anneler yürek yüreğe, gönül gönüle verebilir, akan kanı durdurabiliriz... Samimiyseniz Emine Hanım da, Hayrunnisa Hanım da gelir, biz annelerle çözüm için çalışır. Bizler bu büyük adıma hazırız, ya siz?..”
Örneğini vereceğim diğer ana Sakine Güven. Daha önce de yazmıştım. 63 yaşında bir barış annesiyken, sualsiz habersiz ceza aldı. Onun da bir oğlu gerillada. Başbakan’ın çağrısına benzer çağrıları daha önce de duymuş. Ama çocukların çağırılmasıyla Kürt sorununun çözüleceğine inanmıyor. Bakın o da bu konuda ne diyor:
“Çocuklarımız ne bizimle gitti ne bizim dememizle gelir. Çocuklarımız devletin zulmünden dolayı dağdalar. Ben de isterdim oğlum yanımda olsun. Yanan köylerimizin yangınını, sürgünlerin acısını, zulmün isyanını tanıdı da gitti. Şimdi ben ona ne değişti ki gel derim. Ben bir barış annesiyim. Koydular zindana, neden? Nasıl barış gelecek bu durumda? Analar hapiste nasıl barış getirecek? Biz barış istiyoruz, bizi buraya koyanlar savaş!.. Barış gelene kadar mücadelemiz sürer. Bu yüzyıl da olsa. Allah ömür versin yeter. Eğer Erdoğan barışı annelerden istiyorsa çocuklarımızın onuruyla yanımızda olacağı bir barış ortamı oluştursun. Teslimiyet çağrısını hiçbir ana çocuğuna yapmaz, bilsin.”
Başbakan’ın barışı getireceğini söylediği Kürt anaları böyle diyor. Çözüme katılma koşullarını bu biçimde tanımlıyorlar. Oldukça açık konuşuyorlar. Peki Başbakan’ın bu analara yanıtı ne olacak? Hiç değilse biraz olsun tanımaya, duymaya kararlı mı? Bunun yanıtını hep beraber bekliyoruz...
|