İletilerinizi bekliyorum...

gulerbugday113@gmail.com

Facebook

    (Güler Buğday)

Twitter

    twitter.com/gulerbugday

 

CHP, NEDEN İKTİDAR VE UMUT OLAMIYOR, 7 HAZİRAN VE 1 KASIM SEÇİM SONUÇLARI

25 Kasım 2015 Çarşamba, 16:29

Cumhuriyeti kuran parti, artık laik cumhuriyeti yıkanlara, tek adam diktasını dayatanlara ve korku imparatorluğu yaratanlara engel olamıyor!

Bursa Bamsz | letiim | zgemiim | Kitaplarm | Hakkmda Yazlanlar | Animasyonlu iirler

Ana Menü

» Ana Sayfa

» Haberler

» Yazılarım

» Yazarlar

» İletişim

» Künye

» Bize Yazın

» Bağlantılar

ATATÜRK Diyor Ki;

Milli egemenlik öyle bir nurdur ki, onun karşısında zincirler erir, taç ve tahtlar batar, mahvolur. Milletlerin esirliği üzerine kurulmuş müesseseler her tarafta yıkılmaya mahkumdurlar.

HABER

CHP’nin en yetkili isimleri anlatıyor...Yeni CHP mi, Yenilenen CHP mi? CHP Parti Meclisi üyesi Ercan Karakaş anlatıyor...

CHP’nin en yetkili isimleri anlatıyor...Yeni CHP mi, Yenilenen CHP mi? CHP Parti Meclisi üyesi Ercan Karakaş anlatıyor...

14 Mart 2012 Çarşamba, 10:28

Yeni CHP mi
Yenilenen CHP mi?

CHP’nin en yetkili isimleri anlatıyor...

YAŞAR AYDIN HAZIRLADI


CHP PARTİ MECLİSİ ÜYESİ ERCAN KARAKAŞ:

Yenileşme, sol, sosyal demokrat kimliğin netleşmesiyle olacak

Uzun yıllardır başta Avrupa olmak üzere sosyal demokrat hareketlerde yaşanan tartışmaları inceleyen, Türkiye’de bu tartışmaların öncülüğünü yapan CHP Parti Meclisi Üyesi Ercan Karakaş ile partideki yenilenmeyi ve bu alanda atılacak adımları konuştuk. Karakaş BirGün’e hem Avrupa sosyal demokrat hareketlerin geldiği noktayı hem de CHP’yi değerlendirdi.

» Sosyal demokrasi uzun yıllardır krizde. Avrupa’da bile güç kaybetti. Bunun temel nedenleri nelerdir?
2000’li yıllarda Avrupa Birliği ülkelerinin çoğunda sosyal demokrat partiler iktidardaydı. Bugün ise sosyal demokratlar yalnızca 5 ülkede iktidarda. 200'de 15 üye ülkeden oluşan AB’nin bugün 27 üyesi olduğu dikkate alındığında, sosyal demokrasinin gerilemesinin ne kadar büyük olduğu daha da iyi görülür.

Güney Amerika’da solun birçok ülkede iktidarını sürdürmesine karşın Avrupa’daki bu durum düşündürücüdür ama nedensiz değildir. Bu gerilemenin temel nedeni; Avrupa sol partilerinin çoğunun, neo-liberal politikaların rüzgârına kapılmaları ve sol değerlere dayalı politikalardan uzaklaşmalarıdır.

Başta İngiltere, Almanya, Hollanda gibi ülkelerin sol partilerinin uyguladığı “3. Yol” politikaları sol ideolojiyi önemli ölçüde zedeledi. İzlenen sosyo-ekonomik politikalar, kazanılmış sosyal hakların daralmasına neden oldu. Örneğin, Almanya’da Schröder’in “Agenda 2010” programı, kazanılmış sosyal hakları gerilettiği gibi, esnek çalışma, emeklilik yaşının yükseltilmesi vb uygulamalarla, sendikaların ve emekçilerin tepkisine neden oldu. Bu kesimler 2009’da SPD’ye oy vermeyerek ve sandık başına gitmeyerek SPD’yi cezalandırdılar. İngiltere, Hollanda gibi 3. Yol” politikalarının uygulandığı tüm ülkelerde aynı şey yaşandı. Bu partiler, hem oy hem de üye kayıpları yaşadı.

İngiliz İşçi Partisinden Lord Liddle’a “piyasalar aklımızı başımızdan almıştı” diyerek “3. Yol” politikalarının esasını açık biçimde ortaya koyuyor. Gerçekte de “3.Yol” politikaları, sosyal demokrat partilerin, kimler için ve hangi hedefler için siyaset yaptıklarını tartışmalı hale getirmiş ve bu partilerin tabanlarının önemli bir bölümünü kaybetmelerine neden olmuştu.

» Başta Almanya sosyal demokrasisi olmak üzere yeniden bir değişim yaşanıyor sanırım…
ABD’de başlayan ve bütün dünyayı etkileyen finans kapitalizminin krizi, bir kez daha “piyasanın görünmez elinin” bir işe yaramadığını gösterdi. Ancak, bu durum solu otomatikman iktidara getirmiyor. Bunun için solun geçmiş uygulamalarının eleştirisi temelinde, yeniden ideolojik-siyasi kimliğini ve kimler için siyaset yaptığını netleştirmesi ve bu yolla kaybettiği güveni yeniden kazanması gerekiyor.

Bu kabul çerçevesinde, kendisini yenileyen partiler yeniden toplumun güvenini kazanmaya başlıyor ve iktidar adayı oluyorlar. Nitekim programını, örgütsel yapılarını yenileyen Almanya Sosyal Demokrat Partisi (SPD) ve Fransa Sosyalist Partisi yeniden iktidar adayı haline geldiler.

Cumhurbaşkanı adayını 2,5 milyon üye ve seçmenin katıldığı ön seçimle belirleyen Fransa Sosyalist Partisi’nin nisan ayındaki seçimde Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanmasına kesin gözle bakılıyor. Schröder döneminin açık eleştirisini yapan, bu temelde politikalarını yenileyen ve köklü bir örgüt reformu gerçekleştiren Almanya Sosyal Demokrat Partisi’nin (SPD) 2013’te yapılacak seçimlerden sonra Yeşiller ile birlikte yeniden iktidar olması da kuvvetle muhtemel.
Özet olarak, sol, sosyal demokrasi başarılı olmak istiyorsa, “ideoloji bitti, tarihin sonu geldi” gibi temelsiz neoliberal programları, boşa çıkartmak, eşitsizliklerle kararlı bir biçimde mücadele etmek, emekçileri ve dar gelirli insanları piyasanın “görünmez eline” terk etmemek, küreselleşmenin demokratik denetimini sağlamak, demokrasiyi ve demokratik siyaseti geliştirmek zorundadır.

» CHP’de uzun yıllar sonra bir yenilenme vurgusu öne çıkıyor. CHP’nin “Yeni Dönem”inden ne anlamalıyız?
Mayıs 2010 kurultayında Kemal Kılıçdaroğlu’nun genel başkan seçilmesiyle, CHP’de yeni bir dönem başladı. Bu dönemin en önemli özelliği CHP’nin o güne kadarki “devlet-rejim merkezli” bir söylemin, “demokrasi-toplum” merkezli söyleme dönüşmeye başlamasıydı. Bu söylem CHP tabanında ve toplumda hareket yarattı, destek buldu. Ancak, Haziran 2010 seçimlerinin sonuçlarının gösterdiği gibi bu destek umulan kadar olmadı, yüzde 30’ların üzerinde oy beklenirken oy oranı yüzde 26’da kaldı.

Ülkemiz siyasi kültüründe yenilenme deyince akla hemen lider değişikliği geliyor. Lider değişince, halkın sempati duyduğu yeni bir lider gelince meselenin çözüleceği zannediliyor. Oysa bir partinin, hele solda olan bir partinin başarısı yalnız lider değişikliğine bağlanamaz. İdeolojik netliğin sağlanması, halkın somut sorunlarına, somut çözümler öneren bir program geliştirilmesi, parti yapısının katılımcı ve demokratik hale getirilmesi, örgütlü toplum kesimleriyle sürekli iletişim halinde bulunulması da son derece önemlidir.

Sol, sosyal demokrat partileri liberal, sağ ve muhafazakar partilerden ayıran özellikler, bu partilerin tarihsel süreçte oluşmuş olan, özgürlük, eşitlik, dayanışma gibi değerlere bağlı olarak siyaset yapmaları, tüm toplum kesimlerine hitap etmekle birlikte, emeğe, çalışanlara öncelik vermeleri ve toplum için talep ettikleri demokrasiyi parti içinde de eksiksiz olarak uygulamalarıdır.

Bu çerçevede CHP’nin yapması gereken şeyler bellidir. CHP öncelikle sollaşma konusunda kararlı olmalıdır. Çünkü geçmişte CHP’nin nerede durduğu, kimler için ve ne için mücadele ettiği belirsiz hale gelmiştir. O nedenle esas mesele ideolojik, programatik ve örgütsel dönüşümün sağlanmasıdır.

» CHP tüzüğünde değişiklik yaptı. Bu yeterli mi? Değişim ve başarı için ne yapılmalı?
Geçtiğimiz şubat ayında yapılan tüzük kurultayları, örgütsel yenilenme konusunda-cinsiyet ve gençlik kotası, parti içi eğitimin zorunlu hale getirilmesi gibi kimi olumlu düzenlemeler getirmekle birlikte, yeterli olmadı.

Bu sürecin devam ettirilmesi şart. Çünkü CHP henüz, bir lider partisi konumundan çıkarak, “üye ve program” partisine dönüşmüş değil. Tüzükte yapılan değişikliklerle parti içi demokrasi, önseçim, üyelerin ve örgütlerin kararlara katılımı tam olarak sağlanmış değil. Henüz merkeziyetçi olmayan bir örgütlenme anlayışının uzağındayız.

Geçmişte CHP, ne zaman kendi yanlışlarını sorgulama cesareti göstermiş ve sol kimliğini güçlendirmişse, o zaman başarılı olmuştur. 1961, 1973, 1977 genel ve 1989 yerel seçimlerinde (SHP) birinci parti olunması bunun kanıtıdır.
İçerisinde bulunduğumuz süreçte, CHP’nin köklü bir yenilenmeyi gerçekleştirmesi gerekir. Bunun için cesur olunmalıdır. Yenileşmenin en önemli göstergesi, sol, sosyal demokrat kimliğin netleşmesi olacaktır. Aynı şekilde, ideolojiye dayalı bir temel ilkeler programıyla Türkiye’nin, işsizlik, yoksulluk, özgürlükler, demokrasi, eğitim, Kürt sorunu, iç barış, çokkültürlülük, çevrenin korunması, kentleşme vb konulardaki çözüm önerilerini içeren bir eylem programının ortaya konması da son derece önemlidir.

CHP yenilenme sürecini, büyük bir açıklıkla ve katılımla yapmalıdır. Katılım üye ve örgütlerle sınırlı kalmamalı, sendikaları ve tüm örgütlü toplum kesimlerini de kapsamalıdır. Çünkü bir sol partinin başarısı kendi örgütlülüğü kadar, sendikalar ve demokratik sivil toplum örgütleriyle kurabildiği ilişkinin gücüne bağlıdır.

***

CHP ANKARA ESKİ İL BAŞKANI TARIK ŞENGÜL:

‘Herkes için’ derseniz parti olamazsınız

CHP Ankara İl Başkanlığından tartışmalı şekilde ayrılan Tarık Şengül “değişime” ihtiyatla yaklaşıyor. Aynı zamanda akademisyen olan Şengül, ‘tespitlerin içinin nasıl dolacağını görmemiz lazım’ diyor

» CHP’nin yaşadığı değişimde iyimser misiniz?
CHP’nin geçtiğimiz dönem karnesi ve Türkiye’nin mevcut koşullarından rahatsız olan hiç kimse CHP’deki değişim ihtiyacını görmezden gelemez. Ancak CHP gibi köklü geleneği ve yatkınlıkları olan bir örgütün değişimi kolay olmaz. Ortada devasa bir parti örgütü, geniş kadrolar ve uzun sürede oluşmuş alışkanlıklar, yatkınlıklar ve siyaset yapma tarzı var. O nedenle değişimin nasıl bir rota izleyeceğine, neleri getirip, ne tür maliyetlerinin olacağına karar verebilmek için bazı önemli konularda izlenecek stratejiyi görmek gerekiyor. Bu konuda ihtiyatlı bir iyimserliği sağlıklı buluyorum.

» Şu ana kadar yaşanan dönüşüm daha çok kadrolarda ve örgütte oldu. İhtiyatlı olmanızı haklı çıkaran bir durum var mı ortada?
Partide yaşanan değişim sürecinde geçmişte yaşanan sorunların ve kötü gidişin faturası bir biçimde partinin belli bir kesimine kesildi. Partinin uzun süreli Genel Sekreteri Önder Sav bir anlamda bir negatif sembol haline geldi. Ne kadar haklı gerekçeler olursa olsun, eğer bütün sorunların kaynağına, bir kişi ve yakın çevresi yerleştiriliyorsa, bu önemli bir yanılgı, daha da önemlisi gerçek sorunları es geçmek olacaktır. Bu durum bana Fransız felsefecisi Althusser’in Sovyet deneyiminin başarısızlığını Stalin’e yükleyenlere yönelttiği “Bütün bu koca sistemi bir kişi mi bu hale getirdi?” sorusunu hatırlatıyor.

Ortada kişiler/kişilikler kadar bir sistem sorunu da var. Bugün yaygın biçimde bazı kişiliklerden şikayet ediliyorsa, bu şahsiyetlerin biraz da parti içindeki hakim iktidar ilişkileri tarafından yaratıldığını görmeliyiz. Bu ilişkiler değişmeden, oyunun eski kurallarıyla oynanmaya devam edilmesi durumunda, partide kritik konumları ellerinde bulunduranların da bir süre sonra benzer kişiliklere bürünmesi ve benzer sorunların kaynağı haline gelmesi sürpriz olmaz. O zaman uzun ve zahmetli bir yolculuktan sonra, gemiyi aynı limana yanaşmış buluruz. O durumda psikanalizin kurucularından Lacan’ın ayaklanan 1968 gençliğine yaptığı “Kendinize yeni bir efendi arıyorsunuz; merak etmeyin bulacaksınız da” yönündeki kehaneti CHP için de geçerli hale gelir.

» CHP’nin en çok eleştirildiği boyutlardan biri halkla olan ilişkisinin de sağlıksız olduğu yönündeydi. Önümüzdeki dönemde halka ilişkilerinin nasıl değişeceği konusundaki öngörünüz nedir?
Uzun bir içe kapanmadan sonra, halka yakın olmak ve partiyi topluma açmak konusunda bir istek var. Ancak bu konuda henüz belirginleşmiş bir strateji ortaya konamadı. Kolay iş değil. Bazı kaygılarım var. Her parti kendisine bir toplumsal taban belirler ve oraya seslenir. Bu tabanın tanımlanması konusunda belirsizlik yaşanıyor. “Herkes için CHP” sloganı bu tabanı AKP’nin dışarıda bıraktığı, hoşnut edemediği tüm kesimler olarak tanımlamaya çalıştı. Bu stratejinin işlemediğini son seçimde gördük.

Partide uzun süredir eksik olan sosyolojik analizler yapılmaya başlandı. Bu önemli bir gelişme. Yalnız, siyaset bunun ötesinde bir müdahale gerektiriyor. Sosyolojik olan mutfağa ilişkindir. Siyaset bir aşçılık, bir yemek pişirme işi.
Aşçı bir mutfağa bir de yemek bekleyen salona bakar ve mutfaktaki çok sayıdaki malzemeden bazılarını seçip bir mönü hazırlar. Bu mönüyü ve yapmış olduğunuz yemekleri halka yedirmek siyasetçinin işidir. Nasıl elinizdeki her şeyi birbirine kattığınızda iyi yemek olmuyor, menünüzde her şey bulunduğunda özgün lokanta olamıyorsanız, “herkes için” dediğinizde de siyasi parti olamıyorsunuz. Şimdi mutfakta yoğun bir çalışma yürütülüyor. Bu mutfaktan sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Sencer Ayata, partinin hedefi olarak mavi ve beyaz yakalıları gösterdi. İçinin nasıl doldurulacağını görmek için biraz zaman tanınması gerekiyor.

» CHP’nin önümüzdeki dönemde açık sınıfsal tercihler yapması gerektiğini mi söylüyorsunuz?
Evet. Ama bu geleneksel tanımlamalardan daha karmaşık bir sürece işaret ediyor. Karşımızda geçmiştekinden çok daha farklı bir sınıf haritası var. Bugün dünya ekonomisine baktığınızda, üretim, yatırım ve ticaretin yarattığı yıllık kaynak 56 trilyon dolar civarında. Borsalarda dolaşan değerli kağıtların, spekülasyon, faiz ve rantlardan doğan kaynakların büyüklüğü ise 600 trilyon dolara ulaşıyor; yani reel ekonominin on katı bir kaynak spekülasyon, faiz ve rant aracılığıyla yaratılıyor. Bu dengesiz sistem ancak borçlanarak ayakta duruyor.

Bu sistemin tepesindekiler beyaz yakalıların sınırlı bir kesimiyle ittifak yaparak, doğan büyük kaynağı kendilerine yönlendirirken, bunun dışındaki geniş kesimleri çok sınırlı bir kaynakla yaşamak durumunda bırakıyor.

Adaletsizlik burada da bitmiyor. Sistem borçla finanse edildiğinden sık sık büyük krizlerle karşıya kaldığında, kar-rant-faizleri toplayanlar ortadan kaybolurken, Yunanistan örneğinde olduğu gibi, geniş toplum kesimleri borçlarla baş başa bırakılıyor. Türkiye bu gerçekliğin sorunlu bir parçası, bir ayağı çukurda bir görünüm veriyor.

CHP geçtiğimiz dönemde sistematik biçimde bu felaket ekonomisini karşısına almadı. Daha çok bu tür bir ekonominin ortaya çıkardığı, yolsuzluk, iltimas, ihale yoluyla yandaşlara kaynak aktarımı gibi semptomları eleştirdi. Burada bir çıkmaz var. Bütün bu eleştiriler, eğer altında yatan ekonomik stratejiyi hedefinize koymazsanız, anlamlı değil. Çünkü yolsuzluk, rant, el koyma, kamu kaynaklarının paylaşılması bu sistemin işleyişinin bir parçası. Böyle olunca bu spekülasyon ve rant ekonomisiyle yüzleşmeden, yolsuzlukları, borçlanmayı, kayırmacılığı mesele yapıp, biz daha temiz ve namusluyuz demek çok anlamlı olmuyor.

Bu çerçevede CHP eğer etkin bir strateji kurmak istiyorsa, ekonomik sistemi doğrudan karşısına alan sınıf temelli bir popülizmi benimsemesi gerekiyor. Önerdiğim popülizm bu felaket ekonomisinin seçkinlerinin (iktidar çevreleri, kamu kaynaklarını talan eden yandaşlar, spekülatörler, rant çevreleri) karşısına, ezilen bir sınıf olarak halkı koyuyor. Yani finansallaşma olarak tanımlanan ekonomik stratejinin dışarıda bıraktığı ve bırakmak üzere olduğu geniş kitleleri hedefleyen ve onları temsil eden bir taban tanımı yapılmalı.

» İlk ciddi sınav yerel seçimler. Bir kentleşme ve yerel yönetimler uzmanı olarak bu alanda yapılması gerekenler neler?
Yukarıda aktardığım ve finansallaşma dediğimiz sürecin önemli alanlarından biri geçtiğimiz dönemde başta İstanbul olmak üzere büyük kentler oldu. Çok dert edilmiyor ama kentlerde yapılan bu spekülatif yatırımların büyük bölümü borçlanarak yapılıyor. Bir de kentleri tahrip ederek. Gelişigüzel yapılan imar planı değişiklikleriyle milyonlarca dolarlık rantlar yaratılıyor. Bunların paylaşımı başlı başına bir yolsuzluk ve usulsüzlük rejimi haline geldi. CHP’nin bu rant rejimi karşısında nerede durduğu konusunda belirsizliği ortadan kaldırmadan kentleşme ve yerel yönetimler konusunda iktidara alternatif olacak bir program ve strateji geliştirmesi mümkün değil.

Kaynak : Bir Gün

Yazarlar

AKP ‘darbeyi’ kapatacak

25 Ekim 2016 Salı, 12:14


AKP ‘suç ortağı' arıyor

Mustafa Ünal /ZAMAN

12 Haziran 2015 Cuma, 09:28


Koalisyona ‘derin devlet’ dokunması!

İhsan ÇARALAN /Evrensel

12 Haziran 2015 Cuma, 09:21


Cumhurbaşkanı azınlık hükümetini engelleyemez

Erhan BAŞYURT/BUGÜN

12 Haziran 2015 Cuma, 09:16


Ya Koalisyon ya Başkanlık...

Eren Erdem/YURT

12 Haziran 2015 Cuma, 08:58


Kırılma noktası!

Güngör Mengi/VATAN

12 Haziran 2015 Cuma, 08:45


AK Parti’yi Kürtler neden terk etti?

İbrahim Kiras/VATAN

12 Haziran 2015 Cuma, 08:42


Ali İsmail…

Bekir Coşkun - Sözcü

23 Ocak 2015 Cuma, 09:34


Bu memleketi çiftliğiniz mi sandınız?

Mehmet Kamış/ZAMAN

14 Ocak 2015 Çarşamba, 09:39


Charlie’ye saldırı Bursa’da protesto edildi

Can Ertan /HABER

14 Ocak 2015 Çarşamba, 08:57


Kobane'den Paris'e emperyalizm ve laiklik

Özgür Şen

14 Ocak 2015 Çarşamba, 08:17


AKP’nin IŞİD çıkmazı

Hüseyin ALİ/Özgür Gündem

14 Ocak 2015 Çarşamba, 08:10


Siyasi etik yasası çıkarılmalı

Serpil Çevikcan/Milliyet

12 Ocak 2015 Pazartesi, 09:37


MİT’in sicili

Gültekin AVCI/BUGÜN

12 Ocak 2015 Pazartesi, 09:17


İslamofobi ve provokasyon

İhsan ÇARALAN /Evrensel

12 Ocak 2015 Pazartesi, 09:11


Seçimi böyle kazandık: “VİCDANEN RAHATSIZIM”

Hüseyin Özay/Taraf

12 Ocak 2015 Pazartesi, 08:32


AKP’nin erkek aklı özgür kadından korkuyor

Zilar STÊRK/Özgür Gündem

12 Ocak 2015 Pazartesi, 08:25


Barışı, ancak özgürlükler besler

Hüda KAYA/Özgür Gündem

12 Ocak 2015 Pazartesi, 08:14


Bilim siyasetin elini öptüğünde...

Cüneyt Ülsever/YURT

11 Ocak 2015 Pazar, 10:19


Sabri Uzun da “cadı avı”na katıldı

Nazlı Ilıcak /BUGÜN

11 Ocak 2015 Pazar, 10:18

Son 20 Yazım

CHP, NEDEN İKTİDAR VE UMUT OLAMIYOR, 7 HAZİRAN VE 1 KASIM SEÇİM SONUÇLARI


AHMET İSVAN, CUMHURİYET ÇINARI VE EFSANE BAŞKAN


GERÇEK VE NAMUSLU SOLCULAR GÖREV YİNE SİZE DÜŞTÜ.


ÇARŞAFI ÇIKARDI, PEÇEYİ ATTI VE GÖZLERİNİ YUMDU!..


12 Eylül Faşizmi unutuldu mu?


Yıllar önce Yasin El Kadı'yı yazmış ve uyarmıştım:KEFİL OLANA KEFİL MİSİNİZ ?


Yıllar önce yazmışım \\\\\'ÇANKAYA SIRAT KÖPRÜSÜ!\\\\\'


Tüm Dostlara Teşekkür…


Erdoğan, haysiyet cellatlığı yapıyor: Bağırdıkça korkuttuğunu, hakaret ettikçe sindirdiğini sanıyor!


Gülen Cemaatinin ‘Altın Nesil’ hedefi:


Endişeliyiz, Kaygılıyız, Hatta Kırgın ve Öfkeliyiz, Ancak Çözümsüz ve Umutsuz Değiliz...


Ülkelerin ve Toplumların Uygarlığı Çocuklarına Yaptığı Yatırımla Anlaşılır.


Kardeşlik Kanla, Barış Sözle Olmaz...


Sayın Başbakan, ‘Marjinal’ değilim ama isyanlardayım


CHP Milletvekilleri Gezi’de Gökkuşağı çocuklarının yanında…


Çapulcu Halkın Okuduğu Şiir!


“İNSANLAR İHANETE TUTSAK” Diyerek Yeniden Merhaba…


Dost Okurlarımdan Kısa Bir Süre İzin İstiyorum.


Sadece İnsan Olmak!


Annemin de Başını Ezerler mi?

Takvim

Pt Sl Çr Pr Cm Ct Pz
1
2345678
9101112131415
16171819202122
23242526272829
30
info@bursabagimsiz.info.tr

Bursa Bağımsız adlı, www.bursabagimsiz.info.tr adresinde yayınlanan işbu web sitesi içerisinde yayınlanan yazınsal ve görsel içeriğin her hakkı saklıdır.

Site içerisinde Güler Buğday dışında yazınsal ve görsel içeriği yayınlanan konuk yayıncıların eserlerinin her türlü hukuksal sorumluluğu konuk yayıncıya aittir. Güler Buğday işbu içerikten ötürü sorumlu tutulamaz.

Copyright © 2025 Bursa Bağımsız