Ocak ayını da geride bıraktık, depremin üzerinden üç ay geçmiş oldu. Günlerdir kar yağıyor Van’a. Yol kenarlarına kurulmuş çadırların önünde Van soğuğunda çamaşır, bulaşık yıkayan kadınları, çamurlara bata çıka oynayan çocukları görüyoruz hala…
Erkekler işe, iş aramaya ya da kahveye gitmek için çadırlardan ayrılabiliyorken kadınlar sadece yardım alabilmek, acil durumlarda hastaneye gitmek ya da çamaşır yıkamak için yani ‘gerektiğinde’ çıkabiliyorlar dışarı. Çünkü çocuklar, yalnız başına kalırsa sobadan yangın çıkabilir, depremden kurtarabildiği birkaç parça eşyası çalınabilir ya da çadır soğursa çocuklar hasta olabilir... Dışarıda otuz santim kar var, çadırların içine girdiğimizde çok sıcak bir hava çarpıyor yüzümüze; soba yakıldığında birden ısınıyor hava almayan çadır, soba söndüğündeyse aynı hızla soğuyor. O yüzden kadınlar sürekli soba yakma telaşında. “Elektrikli soba yakmıyor musunuz, zehirlenme olur, yangın olur, kömür sobası kullanmayın diyor” yetkililer diye hatırlatıyoruz. Yüzümüze dalga geçiyormuşuz gibi bakıyor Mevlana Çadır Kenti’nde kalan Halime İnci. “Onu diyen de biliyor bu soğukta bir elektrikli sobayla idare edilmeyeceğini. Laf olsun diye konuşuyorlar işte. Biz bilmiyor muyuz sobayla oturmamak gerek burada; incecik naylon, çadır bir kıvılcımla tutuşur hemen. Bize akıl vereceklerine konteynır versinler” diyor. “Peki konteynır verecekler mi, hiçbir yetkili gelip size konteynır verileceğini söyledi mi?” sorumuza Halime İnci dahil konuştuğumuz bütün kadınlar olumsuz yanıt veriyor. Söylediklerine göre iki battaniye, bir sünger yatak ve bir elektrikli soba verilmiş sadece.
Saray gibi çadırlar
Depremin hemen ardından ağzını açan her yetkili, Van’a yeterli yardımın yapıldığını, dört bir yandan yağan yardımların depremin yaralarını sardığını, depremzedelerin “saray gibi” çadırlarda yaşadığını, dahasının da geleceğini şubatta Van’ı konteynır kente çevireceklerini ilan ediyordu. Bunları duyduğunda koca kışın yarısının çadırlarda nasıl geçeceğini, istense gelen onca yardımla en geç bir ayda soğuğa dayanıklı geçici konutlar inşa edilebileceğini düşünerek kızıyor çadır kent sakinleri. Ama şimdi “Dedikleri şeyleri yapsınlar, şubat başında bizi çadırlardan kurtarsınlar ona da razıyız” diyorlar. Bazıları konteynırdan da geçmiş. “Kış koşullarına dayanıklı çadır versinler, çadır kentin çamaşırhanesini faaliyete geçirsinler; kadınlar çamaşır yıkamak ya da banyo yapmak için hasarlı evlerine girmek zorunda kalmasın yeter” diyor 18 yaşındaki Cemile Aktı.
TOKİ Başkanı Ahmet Haluk Karabel Van’a geldiğinde Şubat ayına 10 gün kala gururla üç ayda 6 bin konteynırın tamamlandığını, Merkez ve Erciş’te toplam 28 bin konteynırı önümüzdeki süreçte tamamlayacaklarını ilan ediyordu. Sevinebiliriz, kaba bir hesapla 12 ayda tüm ihtiyaç sahiplerinin konteynırı bitecek bu hızla! Bu kış geçti ama en azından önümüzdeki kışı çadırda geçirmeyecekler.
Eeee gerisi nerede?
Depremden bir buçuk ay sonra Van’a geldiğimizde, ülkenin dört bir yanından küçücük çocukların bile para biriktirip yolladığı, “kardeş kokusu taşıyan” milyonlarca liralık yardımın nereye gittiğini sormadan edemedik şehrin ara sokaklarında çadır bile alamamış, kendi imkanlarıyla yaptıkları barakalarda kalan, doğru düzgün yardım alamadığını söyleyen insanları gördüğümüzde. Bu soruyu CHP Antalya Milletvekili Gürkut Acar da sormuş hükümete. Beşir Atalay’dan aldığı cevapsa “23 Aralık 2011 tarihi itibariyle toplam 259 milyon 100 bin liralık yardım toplandığı, toplanan yardımların 56 milyon lirasının Van’a harcandığı” olmuş. Artık sormuyoruz bile ‘eee gerisi nerede’ diye. Alıştık artık hesabı verilmeyen paralara. Mevlana Çadır Kenti’nde kalan gençlerden Savaş Özdoğan “Yardımlardan arta kalan parayı Uludere’de arayın” diyor. “Alınan savaş uçaklarında arayın, burada göremezsiniz o paranın izini.”
Deprem sayesinde bütçesine katkı sağlayan hükümet üyelerinden Mehmet Şimşek’in çıkıp “Van depremi olmasa bu kadar bütçe açığı olmazdı” açıklamasına ise “pes” demekten başka bir şey yapamıyoruz. Yani deprem olmasa memlekette her şey çok iyi gidecek, Türkiye’den 20 kat büyük bir ekonomi olan ABD’nin cari açığı bizimkinden sadece 7 kat büyük olmayacaktı. Kendimizi biraz suçlu hissetmemiz, bütçe açığında bizim de payımız olduğunu bilerek kanaatkar olmamız isteniyor galiba!
Son söz
75. Yıl Çadır Kenti’nde kalan Özlem Özgel, birkaç sene önce eşini kaybetmiş iki küçük çocuğuyla yaşamaya çalışan genç bir kadın. Son sözü söylemek ona düşüyor galiba: “Bütün ayı 250 lirayla geçiriyoruz. Depremden önce de böyleydi. 150 lira kira veriyorduk. Sosyal güvencem yok. Devlet benim gibi dul bir kadına bakmıyor, çalışamıyorsan başkalarının eline bakmak zorundasın. Ben başkalarının eline bile bakamıyorum. Sosyal güvencem yok, eğer yeşil kart çıkarırsam maaşım kesilecek. Çocuklarım için var yeşil kart ama onların da vizesi dolmuş ilaçlarını vermiyorlar, “dilekçe ver dilekçelerin sonucu gelince alırsın ilaçları” diyorlar. Oğlum gözünden ameliyatlı, ilaçlarını alamadım. İlk bir ay yardım düzenli geldi ama şimdi gelen giden yok. Değerimiz bu kadar işte! Çadırlarda kalıyoruz bu soğukta birileri gelip halimizi soracağına, neye ihtiyacınız var diyeceğine dalga geçiyor saray gibi çadırlarda yaşıyorsunuz diyorlar. Çamaşırhanede sadece haftada iki makine çamaşır yıkayabiliyoruz. Banyo yapmak için çadırkentin öteki ucundaki banyolara götürüyorum çocukları, dönerken hasta oluyorlar. Bir türlü iyileşmediler depremden beri. Çocukları okula yolluyorum ama korka korka. Sürekli sallanıyor burası. Okul da çok sağlam görünmüyor, sağlam diyorlar ama Bayram Oteli var merkezde oraya da sağlam demişlerdi, bir ay geçmedi gencecik insanlara mezar oldu. Ben nasıl güvenip yollayacağım çöken okulları, hastaneleri gördükten sonra? Konteynır verilecek diye bekliyoruz. Şimdi de kiracı olanlara verilmeyecekmiş diye bir söylenti çıktı. Paramız yok diye daha mı değersiziz yani? Depremden sonra gelen reklam için geldi buraya. Gazeteciler bile geliyor ‘hadi bize poz verin, üzgün durun biraz’ diyor iki fotoğraf çekiyor duygu sömürüsü yapmak için, ama kimse gerçekten yazmıyor halimiz nedir. Aç insanların, çaresiz insanların fotoğrafını çektiler deprem ilk olduğunda ‘bakın’ dediler ‘bu insanlar yamyam gibi, oyuncak dağıtılıyor çocukları saldırıyor, çadır dağıtılıyor halk yağmalıyor.’ Kimse sormadı bize bunları yazarken, kaç gündür açıktasınız, çoluğunuz çocuğunuz ne halde diye...”
Kısacası Özlem Özgel’in hali Van’ın hali…
|