Bazı şeyler bundan yıllar önce yaşansaydı, belki “öyle değil de şöyleydi.. Siz iyi hatırlamıyorsunuz.. Bire bir örnek değil bu söylediklerinize.. Orada farklı bir şey vardı.. Karşılaştırmak mümkün değil.. O başka, bu başka..” gibi kıvırtmalar, laf döndürmeler, demagoji, çarpıtma mümkün olurdu.
Ama, bırakın yıllar önce olmayı daha o günlerde edilen sözlerin basılı olduğu gazeteler çöpe bile atılacak kadar eskimedi. Belki, bir sehpanın üzerinde, bir kapı arkasında duruyor bile..
Hani şu, “Vesayet düzeni” temalı sözlerden bahsediyorum.
Hani şu, “Devletin memuru, bürokratı siyasi iradenin emrindedir ve yasalar karışısında hiç bir dokunulmazlığı olamaz” saptamalarından sözediyorum.
Hani şu, “Geçmişte kanun dışına çıkmış görevlilerden yargı hesap sorabilseydi, bugünlere gelmezdik. Kürt sorunu da çözülmüş, Türkiye’nin önü açılmış, bugün bambaşka şeylerle uğraşıyorduk, kişi başına milli gelirimiz 50 bin dolarlara tırmanmaktaydı” serzenişlerinden sözediyorum.
Hani şu, “Devletin siyasi gücünün koltuğunun altına sığınıp yasaların dışına çıkma hakkı kimseye tanınamaz.. Askeri vesayet rejiminin yaptıkları yanına bırakılmamalı. Kim olursa olsun, hangi rütbede hangi makamda olursa olsun, yasa karşısında bir zırhı olmamalı..” haykırışlarından sözediyorum.
Ve... Bütün bu saptamalara harfiyen katıldığımı, öncelikle kayda geçirmek istiyorum.
En tepe noktasındaki isim başta olmak üzere MİT’in önemli (eski ve yeni) şahsiyetlerinin “ciddi yasa ve meşruiyet ihlalleri yaptıkları” gerekçesi ile savcılık sorgusuna çağrılması ile başlayan krizden, hükümet “Oyunun kurallarını değiştirerek” çıkmaya çalışıyor.
Yapılmak istenen şey, apaçık şu:
Geçmişte söylenen ve yapılanların tersine, “Bazı devlet görevlilerinin, yasadışı dahi olsa faaliyetleri, eğer hükümetin yani siyasi iradeninin onayı ile yapılmışsa, yargıdan vareste tutulması” sağlanacaktır.
Yani, iktidara “İstediği bazı şeyleri yargı denetimi olmadan yapma, yaptırabilme” yolunda açık bir çek, boş bir yetki belgesi verilmek istenmektedir.
Yani, yargıdan “ne kaçırılmak istenmektedir?” sorusunu haklı kılacak bir “iş yapma” modeline yasal zemin hazırlanmaktadır.
Bunu yapmak isteyenlere sormak gerekiyor:
Ne kaçırılmak isteniyor?
Geçmişte (hem de bir kaç ay, bir kaç hafta gibi yakın geçmişte) bazı üniformalıların karıştığı iddia edilen yasadışı gayrı meşru işler için savcıların açtıkları tüm davalara, tüm tutukluluk kararlarına (hala bugün bile) alkış tutarken, bugün söylediklerinizin tam tersini yapmıyor muydunuz?
Geçmişte savcılara lehte yapılan tezahüratın, bugün “lanetlemeye” ve hatta görevden alarak cezalandırmaya dönüşmesi ile “Ele gelince reva, bize gelince ceza..” çizgisine düşmüyor musunuz?
Yüzlerce, belki binlerce kişi bugün “Silivri Hukuku” önünde aynen bugün karşı çıktığınız neden ve yöntemlerle “adalet” beklemiyor mu?
O zaman, “bir şeyleri bir yerlerden, yani yargı denetiminden kaçırarak”, kendinize bağlı “gerekirse suç işleme ehliyeti bulunan” güçlerle ne yapmaya çalışıyorsunuz?
Herkese söylediğinizi, şimdi size karşı söylemek doğru olmaz mı?
Bırakın bağımsız yargı, devletin memurunu sorgulasın.
Neden korkuyorsunuz?
Yani, sizce yargı bağımsız değil mi?
Güvenmek gerekmez mi?
Yargı, savcılar, eğer yargıçlar güvenilmeyecek durumda ise, zindanlardaki öteki insanlar bu “güvenilmez yargı” tarafından mı tıkılmıştır, ve (belki de biz bunu yazarken) tıkılmaktadır oraya?
Biraz samimi olun..
Biraz ciddi olun..
Yandaşlar.. Siz de biraz eski yazdıklarınızı okuduktan sonra Türkçe Sözlük’ü açıp “Hicap” kelimesinin anlamına bakın.
Tekrar ediyorum: Hicap
|