SEVGİLİ okuyucularım, bu iktidara karşı çıkan bir gazeteci olduğunuzu düşünün ve bu yazıyı lütfen o gözle okuyun. Ben de onlardan biriyim. Sayımız çok az kaldı çünkü medyanın büyük çoğunluğu devşirildi, çeşitli baskılar ve başka yöntemlerle ele geçirildi.
Bazılarımız, kovulduk. Medya patronları, AKP iktidarından gelen doğrudan ve dolaylı baskılara dayanamayıp bizleri kovdular!
22 Temmuz 2007 seçimleri yapılmış ve AKP, yüzde 47 oy alarak bir kez daha tek başına iktidar olmuştu. Hemen ardından ben 22 yıl şanla şerefle hizmet verdiğim, binlerce yazı yazdığım Hürriyet gazetesinden kovuldum!
12 Eylül 2010 referandumu yapılmış, yüzde 58 oranında evet oyu çıkmıştı. Hemen ardından Bekir Coşkun, yazmakta olduğu Habertürk gazetesinden kovuldu!..
Herhalde bizi hırsızlık, namussuzluk, ahlaksızlık yaptığımız için kovmuşlardı!
Türkiye'de üç büyük medya patronu var. Aydın Doğan, Turgay Ciner ve Mehmet Emin Karamehmet. Bu üç patronun da devlet ve hükümetle milyarlarca dolarlık işleri var.
Yani kaderleri, paraları ve gelecekleri, Tayyip'in iki dudağının arasında.
İktidar bunların boşluğunu, beklentilerini çok iyi yakaladı ve üzerlerinde baskı kurdu...
Ve çok sayıda gazete ve televizyon sahibi olan bu patronlar, AKP'nin yanında yer aldı. Gazetelerindeki çok az sayıda iktidar karşıtı yazara bakmayın siz.
Onlar göstermeliktir.
Ben ve birkaç yazar arkadaşım da Hürriyet'te öyle göstermelik, vitrin malzemesi olarak tutulurduk.
Doğan Grubu'nun yayınlarında sergilenen korkaklık ve iktidar yandaşlığını eleştiren kişilere patron ve onun çömezi Ertuğrul hep aynı şeyi söylerdi:
"Yapmayın canım, olur mu hiç!.. Emin Çölaşan bizde yazmıyor mu, Bekir Coşkun bizde yazmıyor mu!.. Bizim yalaka olduğumuzu nasıl söylersiniz!"
Burada ısrarla ve çok iddialı olarak, bir Türkiye gerçeğini sık sık vurguluyorum:
"Bu üç patron iktidara parasal açıdan bağımlı olmayıp sağlam durabilseydi, Türkiye bu durumlara düşmezdi."
Dün sabahın erken saatlerinde yine çok sayıda gazeteci ve yazar "Ergenekon" iddiasıyla gözaltına alındı. Kim olduklarını biliyorsunuz. İş o boyuta vardı ki, Ankara Barosu Başkanı Prof. Dr. Metin Feyzioğlu "Bu hukuksuzlağa yeter artık" diye tepkisini dile getirdi.
Gözaltı ne demektir?
Günümüzde pek çok örneklerini gördüğümüz gibi, tutuklama ve Silivri Cezaevi demektir.
Yazımın başlığını koymuştum.
internet sitesi idi. Şimdi sıra en büyük muhalefet gazetesi Sözcü'ye, Sözcü'nün yazarlarına mı geliyor?"
Gazetecinin zor anları işte bunlar.
Size bunları soran insanlara ne diyeceksiniz? Onlara nasıl yanıtlar vereceksiniz?
Bu sorular bana da her gün soruluyor.
Okurlardan gelen mesajlarda "Aman dikkat edin, sizi
öldürmesinler... Aman dikkat edin, sizi de içeri atmasınlar" deniliyor.
Biz nasıl bir ülke olduk ki, herhangi bir suçu olmayan, sadece gazetecilik yapıp iktidarın uygulamalarına karşı çıkan gazetecilere bile bunlar -iyi niyetle bile olsa-
söylenebiliyor!..
Ve biz nasıl bir ülke olduk ki, bırakın gazetecilik ahlakını da bir yana, insanlığımızı nasıl yitirdik ki, gözaltına alınıp sonrasında tutuklanan her gazetecinin ardından, iktidar medyasında "Oh olsun, hak etmişti" çığlıkları yükseliyor.
Bu nasıl bir kindir, nasıl bir nefrettir?
Gözaltına alınıp tutuklananların sesi soluğu o koşullarda doğal olarak çıkamazken, onların aleyhine suçlayıcı yazılar yazılıyor, ekranlarda sergilenen tek taraflı "Tartışma programlarında!" küfürler ediliyor.
Tüfek icat oldu mertlik bozuldu! Evet, günümüzde gazetecilik ahlakı gibi mertlik de bozuldu.
|