Gürsel Tekin'in istifasından sonra, genel merkez yöneticilerinin, açıklama ve yorum yapmaması, medyaya konuşmaması tesadüf değil.
Bu kararlılık, Genel Başkan Kılıçdaroğlu'nun talimatından kaynaklanıyor. Daha doğrusu ricasından. Kılıçdaroğlu, Tekin'in istifasıyla, isimleri hızla tedavüle giren parti yöneticilerinden, hiçbir iddiaya cevap vermemelerini, partiye zarar verecek nitelikte, yeni spekülasyonlar üretmeye müsait açıklamalar yapmamasını istedi.
O yüzden, Ankara'daki parti yöneticilerinin telefonları, ya kapalı ya çalıyor cevap vermiyor.
Ya da şöyle oluyor: Aranılan parti yöneticisi geri döndüğünde, 'nezaketen' cevap verdiğini, ancak konuşamayacağını söylüyor. Şayet, konuşmanın doğal seyriyle birkaç cümle dökülmüş olursa kesinlikle yazılmaması isteniyor. Dahası, kimileri hal hatır sorma faslının bile yapılmamış olması ricasında bulunuyor.
Bu tutum, gazeteciler için değilse bile ana muhalefet partisi açısından rasyonel kabul edilebilir. Önceki konuşma ve görüşlerinden edindiğimiz izlenime göre Kılıçdaroğlu'nun bu talimatının iki sebebi olabilir:
- Söylem birliği sağlamak
- Seçmenin günlük hayatına, gerçek kaygılarına hiç dokunmayacak laf atışmalarıyla enerji kaybetmemek.
Fakat doğru görünse bile, genel başkanın talimatı ile buna özenle uyulması; CHP'nin 'iç meselelerini' iştahla satın almaya her daim hazır o piyasayı durduracak gibi görünmüyor.
Zira Tekin'in istifası, rahat gidildiği ve o eşik aşıldıktan sonra her şeyin yoluna gireceği varsayılan Temmuz kurultayına iki ay kala gerçekleşti. Yani 3 Mayıs itibariyle CHP, her gün kendisini yeniden (olumsuz anlamda) üreten bir tartışma dinamiğinin merkezine oturdu.
Gürsel Tekin istifa dilekçesini Kılıçdaroğlu'nun masasına bırakıp cep telefonlarını kapattığında, bu kararının nasıl yankılanacağını çok merak ediyordu. O kadar ki, herkesin istifa gerekçelerini kendisinden duymayı beklediği dakikalarda, o partili arkadaşlarını arayıp, istifası için kimlerin ne dediğini soruyordu.
Oysa bütün kamuoyu, istifasının nedenlerini ondan duymayı bekliyordu. Beklentinin ötesinde bu bir haktı. Siyasette etkili bir figürün, dengeleri değiştirecek güçteki bir adımının gerekçelerini açıklaması, bulunduğu konumun gerektirdiği bir sorumluluktur.
Ama Tekin, böyle yapmayarak bizzat kendisinin çok yakındığı sorunun bir parçasına dönüşmüş görünüyor. Çünkü Gürsel Tekin, -kendisinden de daha önce duyduğumuz- partisinde halkın sorunlarının yeterince güçlü konuşulmadığı, sokağa inmeyen bir anlayıştan yakınıyordu.
Tekin istifasının gerekçelerini açık açık ve zamanında paylaşmamakla bu anlayışa hizmet etmiş oldu.
Bizler gazeteci olarak, soruların peşinden gitmeye mecburuz. Ama sokaktaki insan, 'İstanbul İl', 'blok mu, çarşaf mı', 'sağa mı' kaydıların hepsinin özeti yerine geçen 'yine mi iç kavgalar' sorusunu sordurtan bir ana muhalefete ihtiyaç duymuyor
|