‘Şike’den de önemli ‘Deniz Feneri’ davası

07 Temmuz 2011 Perşembe, 06:53

Yalçın BAYER/Hürriyet

ALİ Kılıç, Almanya’da uzun süre gazetecilik yaptı; sonra CHP PM’ye girerek MYK üyesi oldu...
Son dönemde partide bir görevi yoktu; Genel Başkan Kılıçdaroğlu’na ‘danışmanlık’ yapıyordu. Ancak Almanya’daki Türklerin nasıl soyulduğu üzerinde dosyaların içine girdi.
Kılıçdaroğlu ile iki kez Almanya’ya gitti, Deniz Feneri e.V. davasının Frankfurt’taki duruşmalarını izledi bir çok kez.
Türkiye’ye dosyalarla döndü; basın toplantıları yaptı.
2008 Eylül’nde Almanya’da başlayan ve Türkiye’de soruşturması 3 yıldır süren Deniz Feneri davası kapsamında, Zahid Akman’ın gözaltına alınmasını çok önemseyen Ali Kılıç şunları anlattı dün:
“Deniz Feneri e.V. davası kararı Almanya’da verildiğinde Mahkeme Başkanı “Esas elebaşları Türkiye’de” diyerek, Zahid Akman, Zekeriya Karaman, İsmail Karahan, Mustafa Çelik, Harun Kapuyoldaş’ın aralarında bulunduğu toplam 18 kişiyi davanın Türkiye sorumluları olarak göstermişti.
Bu tarihten sonra Deniz Feneri e.V. dosyası Türk ve Alman Savcıları arasında pinpon topu örneğinde olduğu gidip geldi.
Üç yıl aradan geçtikten sonra Türkiye’deki savcıların bu konuda adım atmasını önemsiyoruz. Biz savcılarımızın sağ duyusuna güveniyoruz. Adalet mutlaka yerine bulacaktır.”
Kılıç şöyle devam ediyor:
“Yurtdışında on binlerce vatandaşımızı dolandıranların, Türkiye’de aldıkları siyasi destek ile ellerini kollarını sallayarak gezmeleri kabul edilemezdi.
Deniz Feneri davası Türkiye ayağının aydınlatılması çok önemlidir.
Daha önce yaptığımız basın açıklamalarında bu konuyu tekrar-tekrar ısrarla dile getirdik.
Çünkü, Deniz Feneri skandalı ‘yüzyılın yolsuzluğu’ olarak nitelendiriliyor Almanya’da...
Sorumluları mutlaka hesap vermelidir.
2. DAVA AÇILIR MI
Zahid Akman zincirin ilk halkasıdır.
Zekeriya Karaman, İsmail Karahan, Mustafa Çelik, Harun Kapuyoldaş’ın aralarında bulunduğu 18 kişi ve işbirlikçileri mutlaka hesap vermelidir.”
Davanın hakimi Horst Zimmermann geçen mayıs ayının 17’sinde
Bu arada hatırlamak gerekiyor. Frankfurt Savcılığı, Karaman ve Akman’ın asil failler olmakla suçladığı 2. bir soruşturma daha açmış, soruşturmayı tamamladıktan sonra dava açması talebiyle Frankfurt 29. Ceza Mahkemesi’ne yollamıştı.
HAKİM NE DEMİŞTİ
Bu dava henüz açılmadı ancak geçen mayıs ayının 17’sinde hakim Zimmermann şöyle demişti:
“2. davayı açar açmaz Karaman ve Akman’ın tutuklanması lazım ama Türkiye onları bize vermeyeceği için dava açıp açmama konusunda henüz bir karar vermedik.”
Bu davaya basit bir gözle bakılmamalıdır.
‘Şike soruşturması’ndan daha önemli bir davadır Deniz Feneri e.V davası...
Çünkü Almanya’da açılan davalar olumlu gelişirken, Türkiye’deki (İstanbul, Konya, Yozgat vs.) davalar ise ‘zamanaşımı’ tehlikesi ile karşı karşıya...
AKP iktidarı şike ve Deniz Feneri e.V davalarıyla vicdanlarda önemli ‘rahatlama’ sağlamıştır.
(Not: Deniz Feneri konusunda geçmişi daha iyi öğrenebilmek için Aykut Küçükkaya ve Ali Gülen-Vedat Ali Aydın’ın kitaplarını ve yazılarını internette bulabilirsiniz.)
Biliyor musunuz
‘MEHMETÇİKLE ay yıldız’ sloganıyla 2001 yılında Kosova’da Türk askeri tarafından yayın hayatına başlayan ‘100. 3 Mehmetçik FM’in kapatılmasının Kosovalı Türkler tarafından büyük üzüntüyle karşılandığını...
KOCAELİ Üniversitesi Arkeoloji Bölümü, Prehistorya Anabilim Dalı Başkanı Yrd. Doç. Dr. Şengül Aydıngün başkanlığında, İstanbul Küçükçekmece Göl Havzası’nda Bakanlar Kurulu ile Kültür ve Turizm Bakanlığı izin ve denetimleriyle 2007 yılından beri süren Küçükçekmece Göl Havzası Kazıları/Bathonea kazısının 2011 yılı çalışmalarının başladığını...
Oya Pak konuşuyor: O hayvanlara ben niye bakıyorum?
‘ALLAHINIZI severseniz bu hayvanseverlik mi?’ (3.7.2011) başlıklı yazıya Oya Pak yanıt veriyor:
“2 yıl önce Etiler Çamlık ile Bebek ana yokuşu arasında yer alan gecekondu mahallesini tesadüfen keşfettiğimizde her köşede bir kedi ölüsü ile karşılaşmış, merhamet duygumuz depreşmiş ve kedileri belediyenin uygun gördüğü gibi çöp konteynırlarının önünde beslemeye başlamıştık. Mamalar karton kağıtlar üzerine konuluyor, kediler bunları yedikten sonra mama artığı ve kağıtlar çift poşetlere konup, bağlanıp çöp konteynırlarına atılıyordu. Bu kedilere mama harici vitamin, gereğinde ilaç verilip, gereğinde veterinere götürüldükleri için epey parlamışlardı. Gecekondu mahallesi ise epey dağınık, çeşitli noktaları izbelik ve her zaman biraz pireli idi. Ama bu yılın 31 Mayıs’ında aniden kediler yüzünden pirelendik nidaları yükseldi, kalabalık bir mahalleli mama verenlere tekmelerle girişti, üzerlerine kurt köpekleri saldırttı, araba yollarını ve yaya merdiven yollarını kesti ve daha sonra 100 civarında kişi birkaç mama verene linç girişiminde bulundu. Barakadan bozma kaçak villaya taşınan, hali vakti daha yerinde olan tekstilci Melih Dilşen ise, mahale gelen polise “Mama verenleri alın götürün, yoksa duyuyor musunuz, İstanbul Emniyeti’nin üst düzeyinde (...) akrabamdır, bakın şimdi arıyorum, söyleneni yapın” diye bağırıp çağırıyor, polisler telaş içinde amirleriyle temasa çalışıyorlardı. Haziran 2011’de yavru kediler canlı canlı çöp konteynırlarına atılıp kapakları kapatıldı; kediler ölümüne tekmelendi; araba lastikleri şişlendi; mama verenin, mamanın ve mama yiyen kedinin üzerine kireç boca edildi. Kireç festivali ayında kireç üzerine kireç, günlerce ana yollar ve meydan dahil kedilerin ayak basabilecekleri her yer, ağaçlar, bitkiler kireç banyosuna sokuldu, hayvanlar ve doğa ciddi olarak tahrip edildi (fotoğrafları mevcuttur). Bu gecekonducular hayvan sevmez; kurt köpekleri neye bekçilik ettikleri soru işareti olan bekçi köpekleridir. Sonuçta faturayı kedilere kesip kedileri öldürmek veya ormana attırmak gibi nasipsiz formüller yerine İstanbul’un en güzel yerindeki bu haşin işgalci gecekonducuların yerlerinin değiştirilmesi niye düşünülmesin ki?”